Ölüm-kalım seçimi
Bu seçim Serok Ahmet’in değil, onu parti başkanlığına ve başbakanlığa getiren Recep T. Erdoğan’ın kaderini belirleyecektir
R. T. Erdoğan’ın başında, bütün kapıların kendisine çıkartıldığı bir “yolsuzluk” gailesi vardır ve ne yapıp edip seçimi, kurduğu partiye kazandırmak zorundadır. Eğer Ak Parti’ye seçimi kazandıramazsa Serok Ahmet bitmez; kendisi biter. Üzerine atılacak, parça parça edecek çok insan var. Dokunulmazlığı bile, Saray’da oturmasına bakılmaz, “ihanet-i vataniye” denir, bir şekilde kaldırılır. Siyasette çare tükenmez!
Kendisi “baş düşmanı” için çaresiz kaldı mı?! Akla hayale gelmeyecek bir noktadan yakaladığını düşünüyor şimdi. Dosyasını hazırlattı. Okyanus ötesinden getirtmeye azimli... Öyle ki, intikam ateşi bütün benliğini sarmış; Türkiye’yi bile yakmaya hazır.
Düşünüyorum taşınıyorum, R. T. Erdoğan için bir çıkar yol bulamıyorum. Ve onun için şu zamanında “başkanlık sistemi” ne (bir başka okuyuşla: “diktatörlük sistemi” ne) sarılmasına hak veriyorum!
Kimse R. T. Erdoğan’ın durumunda olmak istemez. Kendisi bir tarafta, evlâd u iyâli bir tarafta... Hangi birini dert edinsin.
Hani filmlerde görürsünüz; tepeden bir lamba sarkıtılır. “Zanlı”, masanın bir ucundadır. Sorgucular ayakta, tepesine dikilirler: İtiraf et!
Hayır, ne demek! Öyle şey olur mu? Zat-ı muhterem için böyle bir mizansen tasavvuru mümkün mü? Benim aklıma elbette gelmez ama “atmacalar”, her an üzerine atılmaya, böyle bir sorgulamaya hazırlar!
Belki, sorguya girmeden güvendiği bir ülkeye gider. (“Kaçar” demek yakışık almaz!) Suudî Arabistan olabilir. Krallarının ölümünde Suudîler bile bayraklarını yarıya indirmemişken, Türkiye’de bayrakları yarıya indirtti. Suudîleri iyi tanırım; jest gösterenleri bir gün mutlaka mükâfatlandırırlar!
“Ya sorgu, ya sürgün” diyenlerin fikrini yazdım sadece! Seçimi kazanırsa, bunların hiçbirini yazamayız. Başarısı ister istemez fiilî başkanlığı getirecek. (Gerçi şu an da farklı değil ya...) Biz köşemizde kuşlardan kelebeklerden bahsederiz ancak. (Hatırlıyorum da; R. T. Erdoğan’ın dünürü Sadık Albayrak, -kendisini severim- 12 Eylül Darbesi’nin hemen ertesinde, Millî Gazete’deki köşesinde, mecburen siyasî yazmayı bırakmış, havadan sudan bahsetmişti. Mektep yıllarına dair bir hatıra olacaktı. Nedense aklımda kalmış!)
Bu seçim R. T. Erdoğan için bir ölüm-kalım savaşıdır.
Muhalefet, akıl verilmesinden hazzetmez. Siyasî partilerin başındakiler herkesi kendilerinin emrine amâde gördükleri için en ufak tenkitte kasıt ararlar. Arasınlar... Canları sağ olsun, diyelim ama biz halk adına yazıyoruz. Fikrimizi de söylemek zorundayız. R. T. Erdoğan için bu seçim nasıl ölüm kalım savaşına dönmüşse, muhalefet partileri için de öyle... Şartlar bu kadar müsaitken, eğer AKP’yi geriletemiyorlarsa, partilerine kilit vurup gitsinler!
R.T. Erdoğan’ın bu seçimi çok önemli görmesinin altında yatan saik, asıl kendisinin geleceğiyle ilgili olmasıdır.
Ahmet Bey, hiç seçim gezilerine çıkmasın, hiç konuşmasın... Gerçekten R. T. Erdoğan’ın yanında müsvedde demeyeyim, ayıp kaçar, yapmacık kalıyor. Bir muhalefet partisinin başkanı gibi, ajanslara yazılı metin gönderip okutsun... Samimî söylüyorum, daha etkili olur.