Ölen hangi şiir Ahmet? (2)
Dün yazmıştım. Hürriyet’ten Ahmet Hakan İkinci Yeniciler’i sıralamış ve bunlardan sonra şiir öldü demeye getirmişti.
Şiir nedir ve ölen hangi şiirdir?
İki şeyin tarifi yapılamamıştır: Aşkın ve şiirin...
Ne aşk biter, ne şiir...
Şiiri nasıl anlatırım diye düşünmüştüm... Anlatamadım. Anlatanlara baktım; herkesin bir tarifi çıktı. Onun için benim kitapta “Şiir” başlığı altında, bulabildiğim belli başlı tarifler verilmiştir.
Ahmet Haşim’in “Şiirde Mana” manifestosunu herkes bilir. Piyale’nin başında “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” başlığıyla yayınlamıştır. İlkin bir dergide çıkmıştır. (İkisini karşılaştırdım. Ahmet Hâşim, Piyale’ye aldığıyla “tashih” anlamında oynamıştır; gayesi değişmemiştir.)
Hâşim diyor ki:
“Şair ne bir hakikat habercisi, ne bir belâgatli bir insan, ne de bir vâzı-ı kanundur. Şairin lisanı, ister nazım ister ’nesir’olsun, anlaşılmak değil, hissedilmek üzere teşekkül etmiş, musiki ile söz arasında mutavassıt bir lisandır.”
Dikkat: “Musiki ile söz arasında” bir orta dilden bahsediyor. Bunu bir tarafa yazın.
(Açıklama: Vâzı-ı kanun: Kanun koyucu.)
Size bir şiir okutacağım şimdi... Şirin başlığı: “Tahattur Saati”.
Akşam bahçelere serpilip sessiz, / Dalgın çiçeklerle gölge örüyor. / Bak! Birbirimizden uzak gibiyiz: / Senin de çehreni akşam bürüyor. // Bu sâkin sulara şan veren gurûb / Bütün hicranların tutar yasını! / Hazin, yorgun gibi yayılan sükût / Bilir kalbimizin macerasını. // Sanki bu saatler örülmüş gamla, / O kadar ruhumuz melâl içinde! / Ürper, ey sevgilim! Ürper ve ağla! / Tahattur saati vuruyor işte!
(Açıklama: Tahattur: hatırlama.)
Kimin bu şiir?
Tahmin edemeyeceksiniz...
Nurullah Ataç’ın...
Birinci Yeniciler’in tutunmasını sağlamayan “büyük münekkit”! (O “eleştirmen” denmesi isterdi!)
Ataç henüz Nurullah Atâ iken 1920’li yıllarda heceyle “koşma” havasında şiirler yazıyordu. Yukarıdaki şiir 6/5 duraklı ve 11 hecelidir.
(Daha önce bahsetmiştim. Necip Fazıl’ın 1920’li yılların ilk yarısında özene özene yazdığı koşmaları bir derginin sayfalarındadır ve o dergi külliyatı yeni harflerle basılmıştır. Yakında piyasada olacak. Etraflı yazacağım.)
***
“Birinci ve İkinci Yeni’nin yolunu açanlar önce ne idi?” sorusu da sorulmalıdır. Onun için yazıyorum bunları.
Fevzi Lütfi (Karaosmanoğlu) (1900-1978), bir eski siyasetçidir. İçişleri Bakanlığı ve Hürriyet Partisi’nin genel başkanlığını yapmıştır. O önce edebiyatçı idi. 1922’de, Halit Fahri (Ozansoy)’un, Garipçilerin habercisi şiirlerini topladığı Gülistanlar Harabeler (1922) kitabını kıyasıya tenkit etmiştir. Meselâ şu şiiri:
“Akbabalar geldi yine / Göklere haykırmaları / Korku verir dinle yine / Korkudan eller yukarı”
Birinci ve İkinci Yeniciler’in şiir anlayışından ne farkı var?
***
İkinci Yeniciler, Birinci Yeniciler’i (Garipçiler) takip etmişlerdir. Birincilerin bir diğer adı “Garipçiler” dir. Ahmet Hakan’ın adlarını alt alta sıraladığı isimler “İkinci Yeniciler” diye adlandırılır. Bu adı veren de yayıncı yazar Muzaffer Erdost’tur; bu isim daha çok siyasî kimliğiyle öne çıkmıştır.
Garipçiler üç kişidir: Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday... Üçü birlikte, 1941’de, bir şiir kitabı çıkarırlar: Adına da “Garip” derler.
İkinci Yeni’yi kıyasıya tenkit eden de, önce Orhan Veli’nin yolunda yürüyen Attila İlhan olmuştur. Dikkat ederseniz, Attilâ İlhan’da kafiye yakalama telaşı vardır.
Attilâ İlhan’ın tenkidini vermeden önce Garipçileri bir anlayalım:
Orhan Veli’den bir örnek:
alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden / tabakam senin yadigarın / iki elin kanda olsa gel diyor telgrafın / nasıl unuturum seni ben vesikalı yarim
Orhan Veli inişli çıkışlı ve kim ne derse desin musikili söylemiştir. Onun için Orhan Veli bir tarafa diğer Garipçiler ve takipçileri bir tarafadır.
Orhan Veli’yi yakalama sevdasıyla çok “şair” kendisini heba etmiştir.
“Nazire” başka “taklit” başkadır. Taklit daima bir öncekinden kötüdür!
Bu tür şiir böyle bitmiştir güzel kardeşim Ahmet Hakan!
***
Daha yazacağız. Bir neticeye varmak lâzım.