Olaylar, tedbirler

Sloganlar değişmedi. Bildim bileli aynı: "Kahrolsun faşizm! Katil devlet!"

Öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi için yürüyenlerden de aynı sesleri duyunca, değişmeyen tek şeyin "faşizm algısı ile devlet algısı" olduğunu bir kere daha anladık.

Peki, Diyarbakır'ın sokaklarına hendek kazanlar kahrolmasın mı?

Ya, belediye araçlarını teröristlerin emrine verip hendekler kazılırken hiç oralı olmayanlar?

Belediye çalışanları...

Zabıta...

Onları idare eden başkanları vs. onlar kahrolmasın mı?

Ya kendi ülkesinin polisini gözünü kırpmadan vurup şehit edenler?

Onlar? Onlar da mı kahrolmasın?

Kahrolmayacağına göre hendek kazarak içini bomba ile doldurup polise, askere tuzak kurmak faşizm değil...

Ve elbette bütün bunları engellediği için de devlet katil...

İşte benim ülkemden insan manzaraları.

İşte ideolojik yarılma.

İşte toplumsal aklın yarıldığı yer...

Fikrini ister beğen ister beğenme, siyasi özne niteliğinde olan ve aynı zamanda bir ilin baro başkanı sıfatını taşıyan kimsenin öldürülmesi önemli bir olaydır. Üstelik bu il, Diyarbakır gibi, siyasal olayların merkezi olarak görülüyorsa çok daha önemlidir.

Türkiye'nin başını ağrıtacak, uluslararası alanda da sıkıntıya sokacak bir olaydır.

Faili meçhul kalmamalıdır.

Açıklık politikası izlenmelidir.

Bu olmadığı takdirde ülke ağır bedeller ödemeye mecbur bırakılıyor ve devletin itibarı zayıflatılıyor.

Polislerin şehit edilmesi

Diyarbakır Baro Başkanı öldürülmeden az evvel gözümüzün önünde sanki canlı yayındaymış gibi şehit edilen Ahmet Çiftaslan olayı ise ne yalan söyleyeyim beni hem çok şaşırttı, hem de çok üzdü. Türkiye'de her gün çatışmaların yaşandığı güvenlik sorununun bulunduğu illerde polisler önüne gelen şüpheli araçları böyle durduruyorsa biz daha çok şehit veririz.

Resmen açık hedef olarak araca yürüdü ve araçtakiler de acımasızca onu şehit etti.

Evet... Görevini yaptı. Tamam, ama hani tedbir?

Çelik yelek yok. Korunma mesafesi yok.

Araç durdurma biçimi güvenlikli değil.

Araca uzaktan tedbir alarak müdahale etmek yerine, sanki trafik polisi gibi yakınlaşarak gitmek, İçişleri Bakanlığı'nın ve polis eğitiminin bir eksikliği olarak görülüyor.

Her iki polisimize çok üzüldüm...

Sanki yanı başımda olmuş gibi hissettim... Gözümün içine baka baka şehit etmişler gibi geldi bana...

Hatırlayın... Geçenlerde Fransa'da üzücü bir olay oldu. Avrupa polisinin tedbir alışına bakıyoruz. Hepsi çelik yelekli... Şüphelinin etrafı sarılmış, polislerin hepsi, silahlarını hedefe doğrultmuş, en küçük harekette ateşe hazır bekliyor...

Diyeceksiniz ki burada olay ani gelişti.

Olsun...

Polis yine de önceden böyle olayların olabileceğini varsayarak tedbir almalıdır... Geliştiğinde, duruma olması gerektiği gibi müdahale etmelidir.

Çankırı'da araç durdurur gibi davranmamalıdır. Kaldı ki Türkiye sıkıntılı günler yaşıyor. Bütün her yerde belirli prosedür uygulanmalıdır...

Bakınız... Şehit verdik... Adamlar gözünü kırpmadan ateş etti ve kaçtı. Kaçarken de kargaşa çıkardı. Çıkarırken de bir başka olaya sebebiyet verdi. Yazık değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları