Öküz'e haksızlık etmeyelim!
İbn Haldun (1332-1406) insan için “nefs-i nâtıka” (en-nefsü’n-nâtıka) der. Anlayan, idrak eden insan. Buradan “eşref-i mahlûkât” a gelebilir miyiz? Yani insan, yaratılmışların içinde en şereflisidir, diyebilir miyiz?
Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Lekad halekna’l-insâne fî ahseni takvîm” (Biz elbette insanı en güzel şekilde yarattık.) (Tin, 95/4),
Hemen ardından “Sümme redednahu esfele sâfilîne” (Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.) (Tin, 95/5) buyrulmuştur. Ve:
“Ve lekad kerremna benî âdem ve hamelnahum fi’l-berri ve’l-bahri ve razaknahum mine’t-tayyibâtı ve faddalnahum alâ kesîrin mimmen halakna tafdîlan” (And olsun ki biz âdem oğullarını şerefli (saygılı) kıldık. Karada ve denizde onların ulaşımını sağladık, tertemiz şeylerle onları rızklandırdık ve yarattıklarımızdan pek çoğundan üstün kıldık.) (İsra, 17/70)
Gördüğünüz gibi, Kur’ân’da “insan”ın mutlak manada şerefli olduğu belirtilmemiştir.
***
İnsanı hayvandan ayıran en mümeyyiz vasıf “fikir”dir. Aslında insan fikredebildiği için, esfel-i sâfilîne gidebiliyor! Bu yüzden hayvanların çok günahlarını almışızdır. İnsanı ibret için bile öküze benzetmemiz, bu hayvana haksızlık değil midir?
TRT’de çok önemli programlara imza atan Arslan Küçükyıldız dostumuz, yapılmayan bir şeyi yaptı ve geçmişten bugüne bulabildiği bütün öküz kıssalarını topladı, “Kitâb-ı Öküz-Öküz Şakaları” aşlığıyla yayınladı. (204 s., Sarkaç Yay.)
Okurken hem eğleniyor, hem düşünüyor, hem de “öküz”e acıyorsunuz! Bazen insan karşısında “öküz”, en şerefli varlık olarak karşımıza çıkıyor!
Nefs-i nâtıkaya uygun bir kıssa:
“İmam-ı Âzam Hazretleri yolda giderken, ipini koparmış bir öküzün karşıdan hışımla geldiğini görür. Hemen yolundan sapar, karşı taraftan yürümeye başlar. Ham adamın birisi de İmam-ı Âzam’ın bu hâlini görünce arkasından koşup yaklaşır,
-Yâ İmam! der, bir öküzden korktun değil mi? Ben senin bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum.
İmam-ı Âzam tebessüm eder:
-Tabiî korkarım, benim kafamda akıl, onun kafasında boynuz var!”
Dünyanın öküzün boynuzunda olduğuna çok eskiden inanmışlardı. Zamanımızda da mutaassıpların olmadığını söyleyemeyiz:
“Eski Daru’l-fünûn müderrislerinden Ömer Ferit Kam Hoca (1861-1944) nükteleriyle meşhurdur.
Bir gün ona ‘Dünya öküzün boynuzlarında mı duruyor?’ diye sormuşlar.
Üstad biraz düşünüp öğrencilerine ‘Yazın’ demiş ve şunları söylemiş:
Ne taaccup ediyorsun buna dünya derler
Duyulan herzelere onda nihâyet yoktur
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczup
Onu bilmem dedim fakat üstünde pek çoktur”
Yazıyı, Yusuf Has Hacib’in şu sözüyle bitirelim:
“Bilgi denizin dibinde bir inci gibi durur. Kişioğlu denizden çıkarmasa inciyi ha inci olmuş, ha çakıl taşı.”