Okullar açılsa ne olacak...
Çocuklar derslerden çok geri kaldı. Bir yıldan fazla okula gidemediler. Ara ara açılsa, şu sınıf gidecek bu sınıf gitmeyecek dense de düzen tutturulamadı.
Köylerde açılması mümkün; kontrol kolay. Ama büyük şehirlerde ne tedbiri alırsanız alın, salgınla aranıza mesafe koymak çok güç. Çocuk bunlar... Ders boyu maskeli kalmak, teneffüslerde soluk almak öyle kolay değil.
Hani saniyelik, dakikalık ölçü olsa, kimin virüs kaptığı, kimin kapmadığı hemen anlaşılabilse, tedbirde bir sıkıntı olmayacak. Ancak böyle bir buluş yok.
(Bir ara haber çıkmıştı. Yolda belde, olduğu yerde virüs kapıp kapmadığı hemen tespit edecek teknoloji geliştirildi. Bir iki aya kadar netice alınır, deniliyordu. Aylar geçti, bir şey çıkmadı. Bu da şaşırtıcı: Yüzde 90-95 virüsün önüne geçilen ilaç bulunuyor ama hastalık kapıp kapmadığını hemen tespit edecek bir şey bulunamıyor. Öncelikli olan virüsün anında tespitidir. İnsanın aklına da gelmiyor değil; bu tespit âleti veya ilacı kârlı olmadığı için mi bir çalışma yapılmıyor?!)
İdareciler, "Maske, mesafe, hijyene dikkat!" diyorlar. Çok güzel laflar ediyorlar. Her şeyi güllük gülistanlık gösteriyorlar ama hiç sınıfların tıkış tıkışlığından, öğretmen yetersizliğinden bahsetmiyorlar. 40 kişilik, 50 kişilik sınıflar var. Bu yüzden imkânı olanlar, en fazla 20 kişiyle ders görülen özel okulları tercih ediyorlar. Bu okullarda -daha çok ilkokullarında- yemek de veriliyor. O zaman maske çıkıyor, çocuklar yan yana yemek yiyor.
Çocuk demek hareket demektir, cıvıldaşma demektir. Ne kadar ikaz ederseniz edin, dur durak bilmezler, koşuştururlar, birbirlerine sarılırlar, yuvarlanırlar...
En büyük sıkıntı kapalı, havasız sınıflarda ders görülecek olması. Kış geldiğinde pencereleri de açamazsınız. Sıcak havalarda bile yol üzerinde okullarda pencere açmak mümkün değil; gürültüden ders yapılamaz. Hele sokak arası okullarda hiç ders göremezler. Seyyar satıcıların megafonla öyle bir "Elma, armut, domates, patates, patlıcaaaan!!!.." diye bağrışları var ki, kulaklarınızın zarı patlıyor. Evlerde uzaktan derslerde bile bunun büyük kavgaları olduğunu biliyoruz. Çocukların satıcı bağırtısından, ekranda derse konsantre olmaları mümkün değil! Ya arabalarının müziğini dışarı verenler!... Böyle akılsızlık, böyle vurdumduymazlık olabilir mi?! Sanırım, sokak satıcıları için belediye, müzik çığırtıcıları için polis devreye giriyor. Bilmiyorum bu bağırtıların, çığırtıların üzerine gidiliyor mu? (Sabah erken saatte bu satırları yazarken, yoldan bir araba geçti. Çav!.. Çav!... diye bir çığırtı... Çocuklar uykularında, yataklarından fırlıyorlardır!)
Önceden insanlar arasında 1-1,5 metre mesafe olmalı deniliyordu. Yeni varyantlarda 2 metreden bahsediliyor. Sınıflarda ise belki bir sırada üç çocuk oturacak. Sandalyeli de olsa sınıf alanında mesafeyi ne kadar açabilirsiniz?!
Öğretmenlerin aşılanmasından bahsediliyor. Verilen rakamlara göre sağlıkçılardan sonra en çok öğretmenler aşılanmış. Yeterli değil tabiî. Daha fazlası, hatta tamamı aşılanmalı. Şu akla geliyor: Okul deyince sadece temas öğrenci-öğretmen arasında... Belki de en mesafeli duranlar öğretmenlerdir. Asıl aileye dikkat. Ailede herkes aşılı mı? Mümkün görünmüyor.
Eğitimimiz de Allah''a emanet.