Niye medeniyet yapamıyoruz?
Neden bir medeniyet yapamıyoruz biliyor musunuz? Neden Batı medeniyetinin nimetlerine koşuyoruz da kendi özümüzden yükselen üst değerler sistemi kuramıyoruz?
Sorunun elbette uzun cevabı var. Ancak ben size en kısasını veriyim. İçinde bulunduğumuz sosyal, siyasal, kültürel ve felsefi sefalete bakın cevabı orada verilmiş.
Daha dün, iki yazarın çark etme davranışı vardı Yeniçağ'da. Okudunuz.
Biri, saraya danışman olarak atanmazdan evvel, "'Fatih'in Ayasofya Bedduası' diye bir geyik almış başını yürüyor. Halâ da devam ediyor. Vakfiyenin hiçbir yerinde Fatih'e ait böyle bir ifade geçmez, üstelik vakfiye zaten bu maksatla hazırlanmamıştır" diye yazmış, Cumhurbaşkanlığına danışman olarak atandıktan sonra ise; "Ayasofya'yı 1934'te biz kapattık ve 86 sene sonra yine biz açtık! Mâbedin müze hâline getirilmesi memlekette o senelerde gayet şiddetli şekilde esen inkılâp rüzgârlarının tatsız bir neticesi idi" diyor.
Bir başkası ise, önce "Ayasofya meselesini keşke tartışsaydık" dedikten sonra her ne olduysa ertesi gün, "bunun tartışılacak bir tarafı yok" diyor.
Diyeceksiniz ki bunun medeniyet yaratmakla ne alakası var?
Var..
Çünkü bu tutarsızlık, sadece örneğini verdiğimiz kimselerin özelliği değil ki. Siyaset ve aydın dünyasının genel çoğunluğuna yansımış bir zihniyet bükülmesidir.
Tutarsızlıktır.
Mesela siyasete bakınız..
Devletin en yetkili kişileri bile, birkaç yıl evvel "Sultanahmet'i bir doldurun sonra Ayasofya'ya bakarız" diyerek Ayasofya'nın cami yapılmasına itiraz etmekteydi. Şimdi geldiğimiz noktada tam tersini söylüyor.
O kadar tezat, o kadar çarpıklıklar var ki hangi birini sayalım.
İşte kadınlara yönelik twit olayları.
Hatırlayın..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Hanım'a hakaretin ötesinde iftiralar atıldı.
Sonuçta ne yapıldı?
Meral Hanım'ın ifadesiyle "bir hanım yargıç tarafından takipsizlik kararı verildi..."
Böylece suç cezasız kaldı.
Aynı şekilde Nevşin Mengü, Berna Laçin gibi gazeteci ve sanatçılara yapılan hakaretler ne oldu?
Gene cezasız kaldı.
Peki, benzer şeyler iktidardan birine yapılınca neler oldu? En son örneğinden hareketle meseleyi somutlaştırırsak, tutuklandı.
İktidara yapılan her hakaret mutlaka cezalandırılırken, iktidara muhalefet etsin ya da etmesin, alan dışında kalan ötekilere yapılan tüm hakaret ve iftiralar, aynı karşılık, eşdeğer hukuk ve adaletle karşılanmıyor.
Özünde eşitlik olan adalet, eşitlik ilkesiyle dağıtılmadığı için de Türkiye'de toplum adaletsizlikten şikâyet etmektedir.
Bütün bunların bir kâbus gibi çöktüğü içinde varlık bulduğumuz toplumda, iktidarda bulunanlar, kendilerini; "Müslüman, mütedeyyin, dindar ve muhafazakâr" olarak tanımlıyor. Hâlbuki Müslüman "elinden, dilinden emin olunan kimselere" deniyor. Ve İslam toplumlarının tarih boyunca iddia ettikleri en önemli tez, "adaletle hükmetme" kuralıdır. Bu kural, "emanetin ehline verilmesiyle" başlar, hukuk kürsülerinde somutlaşır olmalıydı.
İçinde yaşadığımız ve hep birlikte şahit olduğumuz olaylar göstermektedir ki AKP iktidar sürecinde, istedikleri kadar kendilerini "Müslüman ve muhafazakâr" diye tanımlasın, asla bu tanımla bütünleşemedi. Kısacası, AKP, ideolojik olarak beslendiğini iddia ettiği dini köklerine uygun davranmadığı gibi bir de tam tersini yaparak tarihe not düşmekte ve dinin en önemli değerlerini muhafaza etmemektedir.
Benzer bir biçimde sözde dindar olduğunu iddia eden tüm yazar, çizer, ulema, aydın kadroları da bu sorumsuzluğa, tarihin en büyük çelişkisine ortak olmakta ve iktidarı körü körüne desteklemektedir. Hâlbuki gerçek İslam ulemasının esas işi, Allah'ı savunmak, iktidar olsun olmasın kulu eleştirmektir. Bu niteliksiz aydınlar ise, tam tersini yaparak, iktidarı haklı gösterip, itiraz edenleri gafletle ya da hainlikle suçlamaktadır.
İşte bu sebepledir ki İslam dünyası büyük medeniyet yapamıyor. Bu tür iktidarlardan ve onların zihnini biçimlendiren bedevi asabiyesinden zaten başka türlüsü beklenemez. Demokrat olamazlar, hukukun üstünlüğüne kimseyi ulaştıramazlar.