Nereye gidiyorsun Türkiye?
Yıl 1920...
Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu, kadın rollerinin Müslüman olmayan azınlık, özellikle de Ermeni kadınlar tarafından temsil edildiği bir dönem. Türk ve Müslüman kadınlar stajyer oyuncu veya suflör olarak, yalnızca sahne arkasında ya da provalarda görev alabiliyordu...
Afife, baskı ve engellemelere rağmen, sahneye çıkıp Hüseyin Suat'ın Yamalar oyununda "Jale" takma adıyla Emel rolünü oynadı...
Aynı gece polis, tiyatroyu basarak Müslüman kadın oynatmamaları için uyarıda bulundu. Afife, yılmadı, bir hafta sonra tekrar sahneye çıktı. Bu defa yakalandı ve hırpalandı.
(Burada tartışmalı bir konuya da değinmek isterim. Genel kanı Afife Jale'nin ilk Müslüman kadın oyuncu olduğu yönünde olsa da, azımsanmayacak bir kesim, ilk Müslüman kadın oyuncunun "Papazköprülü Amelya" takma ismiyle sahneye çıkan Kadriye Hanım olduğunu iddia etmektedir. Ve bu iddiayı savunanlar, Kadriye Hanım'ın sahneye çıktığı yıl olarak 1889 yılını işaret eder!)
Yıl 1921...
Şimdiki adıyla İçişleri Bakanlığı, bir bildiri yayınlayarak Müslüman kadınların sahneye çıkmasını kanunen yasakladı. Afife, dönemin sanat okulu Darülbedayi kadrosundan çıkarıldı.
Yıl 1923...
Anadolu millî mücadeleden yeni çıkmış; tüm gözler, düşmanın denize döküldüğü İzmir'de. Darülbedayi ilk Anadolu turnesi için İzmir'i seçti.
İlk temsile davet etmek için Atatürk'ün huzuruna çıktıklarında temsilde yer alan oyuncuların listesine bakan Atatürk, listedeki gayrimüslim adlarının fazlalığını görünce, neden Türk kadınlarının rol almadığını sordu.
Ardından aynı zamanda dönemin gözde Darülbedayi oyuncularından Refet Bey'in de eşi olan ve yine Atatürk'ün isteği ile Türk kadınlarına yer verilen Ateşten Gömlek filminde yer alan sinemanın ilk Türk kadın oyuncusu Bedia Muvahhit'i de sahnede görmek istediğini söyledi.
Bedia Muvahhit, bir gecede hazırlanarak sahneye çıktı.
İbnürrefik Ahmed Nuri'nin Ceza Kanunu eserindeki Sacide rolünü, Atatürk'ün huzurunda kimliğini gizlemeden oynadı.
Böylelikle, Cumhuriyet'le birlikte, kadın, kültür ve sanat hayatında da kendine yer edinmiş oldu.
Yıl 1925...
Atatürk, yaptığı inkılaplarda kadına tanıdığı hakların gerekliliğini şöyle açıkladı:
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cinsten oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"
Yıl 1930...
Darülbedayi sanatçılarının Ankara'da verdikleri temsil sonrası Atatürk, devletin ileri gelenlerinin karşısında yaptığı konuşmasında tiyatrocular nezdinde tüm sanatçılar için şu sözleri söyledi: "Efendiler... Hepiniz mebus olabilirsiniz... Vekil olabilirsiniz... Hatta Reisicumhur olabilirsiniz... Fakat sanatkâr olamazsınız... Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim."
Ve Afife'nin yasak ve engellemelere rağmen sahneye çıkışından 98, Bedia'nın Atatürk huzurunda özgürce sahneye çıkışından 95 yıl sonra...
Yıl 2018...
TBMM Çanakkale Şehitlerini anma etkinliğinde, Devlet Tiyatroları'nın günlerce provasını yaptığı Çanakkale Destanı isimli oyunun sahnelenmesine 1 saat kala, kadın oyuncuların sahneye çıkması engellendi. Sahne düzeni değiştirildi. Kadın oyuncular kendi sözlerini, seyirci koltuklarının yanındaki merdivenlerde söylemek zorunda kaldı.
İster istemez akla şu sorular geliyor:
Afife, Bedia, Refika ve birçokları boş yere mi mücadele etti?
Atatürk'ün kadına tanıdığı hakları geri alma cüreti nereden geliyor?
Kadının çağdaş normlarla sanat yapabilme özgürlüğü kazanmasının üzerinden yaklaşık bir asır geçmişken ileriye değil de, nereye gidiyoruz? Nereye gidiyorsun Türkiye?
***
Günün sözü:
"Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur."
ATATÜRK