Neden referanduma gittik?

MHP yönetimindekiler hakaret dili ile kimi ikna etmeyi düşünüyor bilemem. Ancak içinde bulunduğumuz vahim gerçekliğin bu dille aşılamayacağını biliyorum. Ne yazık ki tarihsel sürecin çözümlemesini yapmak yerine, bireysel çıkarları önemsemiş görünüyorlar. MHP'ye düşen ve aynı zamanda yakışan bu değildi.

Tarihsel süreci çözümlemekti.

Türk Milliyetçiliği, fikir olarak tarihin her zamanında elbette vardı. Ancak felsefi ve sosyolojik bir gerçeklik olarak, bir anlam kazanmaya başlaması Gökalp gibi bir büyük adamın dimağı sayesinde oldu.

Türkleşmek..

İslamlaşmak ve

Muasırlaşmak..

Türkiye'deki son gelişmelere ve referanduma geliş sebebinin ardında temeldeki asıl meselenin bu üç kavramın içselleştirilememesinden kaynaklandığı görülecektir.

İçinde bulunduğumuz referandum sürecini tetikleyen, ortaya çıkaran sosyal, siyasal sebepler nedir bir düşünün.

Siyasal açmazların özünde bir Türkleşememe sorunu yok mu? Vardır. Yeterince uluslaşamadığımız, uluslaşma süreci akamete uğratıldığı için, uğratanlar tarafından siyasal sistem sökülüp atılmak istenmektedir... Yurttaş kimliğinin "Türk" olarak belirlenmesi öncelikle başımızdaki yöneticileri rahatsız etmiyor mu?

Ediyor..

Gelelim ikinci soruna: Bu da "İslamlaşamama" sorunudur.

Türkiye'de olması gereken İslamlaşma süreci uluslaşmaya paralel gelişmemiştir. İlerleyen süreçte bu gidişat paralel din adamları (FETÖ gibi) yüzünden sapkın bir yola dönmüş devlet, uçurumun kıyısına getirilmiştir. İslamlaşma, paralel din öğretisi üzerinden alternatif devlet yönetimi şekli olarak algılanmıştır. Hâlbuki olması beklenen şey bu değildi. Akademik seviyeli dindarlaşma idi.

Muasırlaşma ise, dini çevreler tarafından modernleşme ile eş anlamlı kabul edilerek sürekli dışlanmıştır. Görünüşte haksız sayılmasalar da, realitede yetersizliğin göstergesidir bu. Türkiye'deki dini otoriteler, modernleşmeye cevap üretecek yeterliğe ulaşamadıkları için, her zaman olduğu gibi kolaycılığı seçmişlerdir.

Nedir o kolaycılık?

Sürekli çekiştirme, sürekli kötüleme, sürekli reddiyedir.

Hâlbuki modernleşme bilimsel gelişmelerin sonunda ister istemez gelişimin doğası gereği ortaya çıkmıştır. Mesela insanoğlu bilgisayarı geliştirmiş ve ister istemez herkesin hayatına girmiştir. Bunu kimse İslam'la savaşmak ve uğraşmak için geliştirmemiştir. Aynı şekilde otomasyon sistemleri, kitap, matbaa vs. böyledir.

Elbette teknoloji hayatın bir parçası olunca sosyal yaşam da bundan etkilenmekte, adetler, gelenekler tesir altında kaldığı için değişmektedir.

Dolayısı ile gelenek bozulmaktadır. Bu durum, Hristiyan Batı toplumlarının İslam toplumlarını geri bırakmak için yaptıkları bir planın sonucu değildir. Belki, Hristiyan Batılılar yeni gelişmelerden etkilenerek, kendileri için buna uygun yeni politikalar geliştirerek faydalanmışlardır...

Hepsi bu..

Türkiye'nin temel açmazı nedir biliyor musunuz?

Türkiye'nin teoloji alanında büyük akıl, üstün fikir ve düşünce adamı ortaya çıkaramamasıdır. Modern çağda, gelişmeleri sorgulayacak, fikir üretecek Farabi, İbn-i Sina benzeri kuşatıcı büyük akıllar ortaya çıkmayınca, meydan zayıflara kaldı. Onların çapı da ancak itirazlara, yok sayıp işin içinden çıkmaya yetiyor.

Muasırlaşmayı İslamlaşma ile ilişkilendirmekte zorlandığımız içindir ki, siyasal dini ideolojiler, kendilerine fikri zemin buldu. Bu zemin, II. Abdülhamit-İttihatçı paradoksuyla siyasal alana taşınarak, buradan beslenen bir alanda karşıtıyla çatışarak günümüze kadar geldi.

Referandumun hayat memat meselesi olarak görülmesi, Atatürk'le mücadeleye girişilmesi, tarihsel hesaplaşmanın henüz bitmediğini, en azından bir kesimin bunu bitirmediğini gösteriyor.

Yazarın Diğer Yazıları