Neden "çatı aday" çıkarılmamalı?
Erken seçim kararı alınmasıyla birlikte başlayan "muhalefetin adayı kim olacak" merakı, kendi içinde tartışmaya neden oldu. İlk turda herkes kendi adayıyla mı seçime çıksın, yoksa bir çatı aday altında mı birleşilsin…
Öncelikle en başından şunu söylemeliyim ki, iki turlu bir seçimde, ilk tura çatı adayla çıkmaya çalışmak kadar sistemin mantığına aykırı bir şey daha görülmemiştir herhalde.
İki turlu seçim sisteminin özelliği, ilk turda herkesin gönül rahatlığı ile kendi desteklediği adaya oy verebilmesi, ikinci turda ise planlı bir şekilde hareket edip ortak rakibe karşı birleşebilmesi imkânıdır.
Sistemin mantığını anlamak için seçim sistemlerini iyice kavramak gerekir. Şöyle ki…
Seçim sistemleri temelde "oranlı temsil" ve "çoğunluk sistemleri" olarak ayrılıyor. Türkiye'de milletvekili seçimlerinde (barajlı) oranlı temsil sistemi yıllardır uygulandığından o konuda zihinler berrak. Ancak rejim değişikliğinin getirisi olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeni uygulanacak çoğunlukçu sistem kafaları biraz karıştırdı…
Türkiye'de uygulanacak çoğunluk sistemi, "tek isimli iki turlu" sistem.
Bu sistemi iyi anlamak için öncelikle diğer bir çoğunluk sistemi olan "tek isimli tek turlu" sistemden bahsetmek lazım. Tek turlu sistemin ortaya çıkış yeri İngiltere. Bildiğiniz üzere, İngiltere'de Cumhurbaşkanı yok, Kral/ Kraliçe var. O yüzden sistem orada milletvekili seçimlerinde uygulanıyor.
Seçimin tek turla sonuçlandığı bu sistemde, seçmenler kendilerini kazanma şansı olan adaylar arasında seçim yapmak zorunda hissedip "oyum boşa gitmesin" düşüncesi ile aslında desteklemediği ancak kazanma şansı yüksek olan adaya oy veriyor. Bu "işe yarar oy ilkesi" olarak adlandırılıyor.
İşte seçmenin yaşadığı, oyunun boşa gideceği hissinin doğurduğu zorunluluk, bu sistemin eleştirilen yönü olup anti-demokratik bulunuyor.
Bizde uygulanacak olan ve tek turluya getirilen bu eleştiriyi yarı yarıya bertaraf eden "tek isimli iki turlu" çoğunluk sisteminin mantığı tek turlu ile aynı, ancak seçmen davranışını etkilemek açısından birbirlerinden oldukça farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor.
Bu sistem hem meclis hem Başkanlık/ Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uygulanabiliyor. Bilinen en demokratik örneği ise Fransa…
Fransa Parlamentosu'nda ilk turda gereken oy oranı tutturulamazsa, ikinci tur (Fransa'daki ismiyle ballotage) yapılıyor. İlk turda oy oranı %12,5'un altında olan adaylar/ partiler ikinci tura çıkamıyor.
Hatırlarsanız, 2017 seçimlerinde Fransa'da ilk turda Marine LePen ülkenin bölgesel olarak çoğunluğunda önde gitmesine rağmen, kimse %50+1 alamadığı için ikinci tura gidildiğinde, LePen karşıtlarının birleşmesi ile seçimi büyük farkla Emmanuel Macron kazanmıştı.
2. turun avantajları
İki turlu sistemde seçmen, iki seçeneğe mahkûm değil. İlk turda, %50+1 almak çok zayıf bir ihtimal olduğundan, seçmenler istediği adaya oy verirler. Bu tur sonucu kendi adayı elenen seçmenler, "kazanmamasını istedikleri adayın karşısındaki adaya" oy vererek seçimlerini yaparlar.
Nitekim ilk turu geçemeyen adaylar/ partiler zaten ikinci turda destekleyecekleri adayı önceden beyan ederek, kendi seçmenlerini yönlendirirler.
İlk tura ne kadar aday katılırsa, oy kullanım oranı da o kadar artar. Çünkü seçmeni desteklemediği bir aday için sandığa çekmek oldukça zorken, kendi görüşünden adayı desteklemek için oy kullanmasını sağlamak çok daha kolaydır.
İlk turda demokrasi konuşur ve vatandaş kendi adayını, bu vesileyle de görüşünü belli eder.
İki türlü de sonuçta bir grup seçmen, aslında desteklemediği adaya oy vermek zorunda kalmıyor mu demeyin…
Çift turlu sistemde, ikinci tura kalacak adayları seçmen belirlerken; çatı aday belirlenerek sistemin tek tura indirilmesi halinde partilerin belirlediği ortak aday seçmene dayatılmış olacaktır.
Ve bu şekilde belirlenen bir çatı adayla, seçmene, henüz ilk turdan desteklemediği adayların seçenek olarak sunulması seçime katılımı oldukça azaltacaktır. Kaldı ki, bu ihtimalde her zaman seçmen için "aynısının laciverti" düşüncesi oluşturan ve onu sandığa gitmekten imtina ettiren bir aday ortaya konulması ihtimali vardır.
Yani, hızlı sonuç elde etmek ve ilgiyi arttırmak amacıyla yapılan plan, tam aksi sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Demem o ki… İlk turda her parti kendi adayını çıkartmalı… Seçmen için seçenekler, ikiden çok daha fazla olmalı… Bu sayede seçmen, gönlünde yatan kişi doğrultusunda oyunu kullanmalı…
Zaten aday sayısı fazla olduktan sonra, ilk turda seçimin sonuçlanmasına imkân olmayacak…
Sonraki süreçte önemli olan ise, ilk turda birinci ve ikinci olan aday arasındaki farkın fazla olması ihtimalinde seçmenin asla ümitsizliğe düşmemesi ve ikinci turda "istemediği adaya" karşı birleşerek iradesini ortaya koymasıdır. 2 ay gibi bir sürede seçime giden ülkede (henüz hala tüm adaylar netleşmiş bile değilken) 2 hafta pek ala uzun bir süre. Bu sürede (LePen/ Macron örneğindeki gibi) dengelerin değişmesi an meselesi!