Neden böyleler?!
Ne kadar İslâmcı grup varsa, ne kadar cemaat varsa, ne kadar tarikat varsa, her birinin kendi İslâmı vardır. Her biri bir diğerinden alan kapma yarışındadır.
Tek tevhîd noktaları M. Kemal Atatürk'e aduvviyet, Vahîdettin'e ubûdiyettir.
Ali Bey'in Diyanet'i, ne zannediyorsa, eskiye özenmiş. Cemaatlere, tarikatlara, Diyanet'te birer masa verilecekmiş. Düşünebiliyor musunuz... "Cübbeli" Diyanet'te!... Ağzını şapırdata şapırdata muritlerine "hurî" dağıtıyor! (En güzelleri kendisine!)
Kadir Mısıroğlu'nun "Üstad Necip Fâzıl'a Dâir" kitabından bahsediyorduk. Necip Fazıl'la aralarında inişli çıkışlı bir ilişki olduğunu yazar Mısıroğlu... "Üstad"ı överken yerer. Onun kumar oynamasını kalemine dolamıştır:
"Bu devrede Büyük Doğu ve Necip Fâzıl Bey'le alâkalı cereyan etmiş en mühim hâdise şuydu: Sanırım 1953 yılında idi. Gazetelerde çıkan bir haber aramızda bomba tesiri yarattı.
Necip Fâzıl Bey Beyoğlu'nda bir kumarhanede cürm-i meşhud hâlinde yakalanmış ve hâdise inkârı gayr-ı kabil bir surette resimleriyle sergilenmişti. Kendisini müdâfaa sadedinde, ilerici (!) hocalarımız ve bazı arkadaşlarımızla kavga edegeldiğimiz bir kimsenin böyle dâvası ve İslâmî hayat üslubuyla tezad teşkil edecek bir surette ortaya çıkması bizi, muarızlarımıza karşı küçük düşürmüştü. Yine de O'nu müdâfaa zemininde bir şeyler söylemeye çalışıyor, sürüklendiğimiz paniği belli etmemeye çalışıyorduk. Devrimbaz gazeteler O'na bir isim takmıştı: 'Süper Mürşidi...' Günlerce bu ismi kullanarak karikatürler çizdiler ve O'nunla alay ettiler. Muârızlarımız bu gazeteleri kasden bize göstererek okuyor biz de onları alıp yırtıyorduk.
Necip Fâzıl daha önce Osmanlı Bankası memuru olarak Trabzon'da bulunmuştu. Bazı hocalarımız O'nu bu vesile ile, yakınen tanıyorlardı. Elimizde Büyük Doğu Dergisi'ni gördükçe O'nun kumar illetinden uzun uzun bahseder ve bizi soğutmaya çalışırlardı. N. Fâzıl Bey'in fikirlerine duydukları infial sebebiyle O'nun kusurlarını daha da mübâlâğalandırarak anlatırlardı. Böyle hocalara içimizden diş biler, fakat zahiren bir şey söyleyemezdik. Bu defa adamlar haklı çıkmışlardı. O günleri müdhiş bir eziklik içinde geçirdik." (s. 20-21).
Kadir Mısıroğlu Akçabatlı. Trabzon Lisesi'nde okumuştu.
Necip Fazıl'ın "Çöle İnen Nur" kitabını kendisi basacakmış. Bunun için para vermiş. Ancak N. Fazıl üzerinde çalışacağım bahanesiyle müsveddeyi ondan almış ve bir başkasına satmış. (s. 22-26).
Mısıroğlu şunları da yazar:
"Zaman zaman kendi kendime sormuşumdur. Biz bu adamla beraber olmaya -hatta- O'nu kabullenmeye mecbur muyuz?!" (s. 27)
"Necip Fâzıl Bey'in ahlâki falsolarına -O'nu olduğu gibi kabil ederek- sonuna kadar katlanmaz, nihayet bir noktada isyan ederdim. / Ayrıca kimseye bir şey öğretmez ve O'nu yetiştirmek için kılını bile kıpırdatmazdı. Onun öyle bir meselesi yoktu. " (s. 32-34).
Çok önce bir iki defa yazdım. N. Fazıl'ı tanıdım. Sonradan iki çocuğumun annesi olacak hanım, "Gel Necip Fazıl'a gidelim" dedi. Bizimki şiirlerin ve hikâyelerini N. Fazıl'a okutur, onun fikrini alırmış. O da ona "Yüzyılda bir gelen cins kafasın." gibi laf edermiş. Cağaloğlu'nda Alayköşkü Caddesi'ne inen köşede, düzayak yazıhanesine uğramıştık. Ayrıntıyı zamanında yazdım. Burada söylemek istediğim; N. Fazıl'ın, bir edebiyat öğrencisine yol gösterdiğinin şahidiyim.
Kadir Mısıroğlu'nun "Üstad Necip Fâzıl'a Dâir"inde daha birçok "farklılık" yazılı.