Neden böyle yönetiliyoruz?
Dindar olmanın da, demokrat olmanın da, insan olmanın da ahlaklı olmanın da hem siyasette ve hem de hayatta üç temel ölçütü var: Adalet, liyakat, şeffaflık.
Çok basit gibi görülüyor değil mi?
Hiç de öyle değil.
En zor şey bunları uygulamak.
Adalet en başta geleni. Çünkü adalet yoksa ötekiler zaten hayat bulamaz.
Adalet, güç sahiplerinin, güç sahibi olmayanlarla tüm yaşam alanlarında eşit olması esasına dayanıyor. İnsanlar çoğu kere adalet kavramını adliye ile sınırlandırarak açıklıyor. Hayır, adalet, yemek kuyruğunda patronla yer değiştirmemek demek. Kim önce geldiyse hak onundur demek. Ve buna razı olmak demek.
İşe alınırken liyakate, yani kişinin bir işi yapabilme yeterliklerine ve kapasitesine sahip olmasına razı olmak demektir. Bu sebeple adalet, yalnızca iktidar sahiplerinin işi değildir.
Toplumun da adil olması lazım.
Neden?
Çünkü toplumsal vicdan, toplumsal ahlak, toplumsal kültür, denetleme görevini olması gerektiği gibi yapmıyorsa, iktidar istediğini yapar.
Bunun içindir ki yönetimin şeffaf olması gerekir. İktidarlar her ne yapıyorsa, halk için, halkın parasıyla, halk adına yapıyor. Kendisinin özel işini değil, milletin işini yapıyor. Siyaset, millet (halk) adına, halktan alınan yetkinin yasalara uygun kullanılmasıdır.
Yönetme yetkisini aileden (hanedandan/padişahtan) alıp halka veren Cumhuriyet, halka kendisini yönetme yetkisi vererek büyük sorumluluk yüklemiştir. Her şey sana bağlı: Kendi kaderini yine kendin tayin ediyorsun.
Aç mısın?
İşsiz misin?
Doğalgaza, elektriğe, çarşı pazar fiyatlarına her gün zam mı geliyor?
Oğlun, kızın üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamıyor mu?
Bil bakalım neden?
Kendi kendini yönetememe sorunundan. Yönetme yetkisine sahipsin ama her seferinde seni işsiz bırakanları seçiyorsun. Kendini yönetme gücü elinde olmasına rağmen gidip rantçıları, ülkenin milli ekonomisini sürekli borca sokanları seçip iktidara getiriyorsun.
İşte buyurun bakın her şey ortada. Türkiye'nin en güzide kurumun başında bulunan Kızılay başkanı ne diyor? "Vergi kaçırmak başka, vergiden kaçınmak başka." Vergiden kaçınmayı ahlak sayıyor. Vergi kaçırmakla, kaçınmak ve vermemek için bahaneler bulmak arasında ne fark var?
Özrü kabahatinden büyük bu adamın, itiraflarına bakılırsa iktidar bürokrasisi, milletin hakkı olan vergilerle partisine yatırım yapıyor.Vergi parası hangi yollardan nerelere gidiyor? Önce Kızılay'a, oradan da Ensar Vakfına geçiyor.
Ensar Vakfı, devlet kurumu mu?
Hayır.
Peki, ne kurumu?
Özel vakıf kurumu.
AKP'ye yakın bir vakıf.
CHP'ye, İYİ Parti'ye yakın vakıf ya da derneklere de böyle bir aktarım var mı?
Yok..
Yani dağıtım genel ve adil değil.
Öyle ise, Ensar'a aktarılan vergi gelirleri aslında AKP'ye hizmet eden bir özel kuruma gitmiş oluyor. Bu durumda devlete (dolayısı ile millete) ait olması gereken vergi geliri; hepimize hizmet etmeyen parti, ideoloji, mezhep ayrımı yapabilecek özelliklere sahip kuruma gitmiş oluyor.
Ne diyor İslam?
"Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz."
Başka?
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır."
Daha ne desin.
Kimse boşuna "işsizlik var, neden maaşıma zam yapılmıyor, 3600 gösterge verilecekti ne oldu, EYT'lilerin hakkı ne olacak, ne bu zamlar vs." demesin.
Adalet yoksa liyakat otomatikman olmaz. Hele şeffaflık kesinlikle ortada görülmez. Unutma: "Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz."