Necip Fazıl’a dair bir anekdot
Geçen ay Necip Fazıl Kısakürek ayı idi. Necip Fazıl 26 Mayıs’ta (1904) doğdu, 25 Mayıs’ta (1983) öldü. Seçim atmosferinde bahsetmeye fırsat bulamadık.
Büyük şair, büyük yazar, büyük fikir adamı... Bütün bu vasıflar Necip Fazıl’da mündemiç.
Ve... Necip Fazıl bir “insan”... Hasletiyle, kibriyle, zaafıyla... her şeyiyle bir “insan”.
Necip Fazıl’ın “insan” yönünden bahsedeceğim.
Kütüphanede eski Bütün Türkiye dergilerini tararken, 1951’de Cumhuriyet gazetesinde çıkmış Esat Adil (1904-1958)’in bir yazısı gözüme ilişti: “Gece Yarısı Gelen Misafir”.
Başlığın hemen altında bir karikatür. Bir adam kapı önünde, birinci katta bir başkası kovayla su döküyor! Kapı önündeki adam Necip Fazıl, ama kovayla su döken Peyami Safa mı?... (Peyami Safa bu ay içinde öldü: 15 Haziran 1961. İleriki günlerde Peyami Safa’nın kitaplarına girmemiş yazılarından bahsedeceğim.)
Suyu döken Eşref Şefik’miş. Hâdisenin içinde Peyami Safa’nın da adı geçiyor.
Esat Âdil’in soyadı “Müstaciplioğlu” dur. Sovyetler Birliğinin güdümündeki gizli Türkiye Komünist Partisi, 1946’da, açıktan faaliyet göstermek için harekete geçti ve Türkiye Sosyalist Partisi kuruldu. Bu partinin kurucusu ve başkanı TKP’nin kararıyla Esat Adil olmuştu. Parti çok geçmeden kapatıldı. Esat Adil, 1950’de partiyi tekrar kurdu, bu parti de 1952’de kapatıldı.
Esat Adil bir sosyalist (komünist), Necip Fazıl da Büyük Doğu hareketini başlatmış; aynı adla gazete/dergi çıkarıyor. Birbirlerinden hiç hazzetmiyorlar.
Esat Âdil’in maksadı, Necip Fazıl’ın “zaafını” öne çıkararak Büyük Doğu hareketini aşağılamak.
“Zaaflar” kimilerinde “meziyet” olurken, kimilerinde “günah” sayılıyor. Aynı dönemin şairi Nâzım Hikmet Ran meselâ... (3 Haziran ölüm yıldönümü idi. Necip Fazıl’dan Peyami Safa’dan bahsetmeyen basın-yayın organları N. Hikmet Ran’ı göklere çıkardılar.)
N. Hikmet Ran’a bir başka gözle baktığın zaman kelimenin tam anlamıyla, -hakikaten sevenlerini ve yakınlarını üzmek istemem- “suflî” bir hayat yaşamıştır.
“Şairin hayatıdır; hoş görelim” diye yaptıklarını meşru gösterenler, cemiyetin temel değerleriyle nasıl tenakuza düştüklerin de kabul etmelidirler. Tenakuzu görmek için, onun çok yakınındaki Yıldız Serter (1923-2009)’in hatıralarını okuyun yeter.
Necip Fazıl ve Esat Adil’in aynı dergide yazdıklarını görmüştüm. İkisinin şiirleri, 1924’te, Anadolu Mecmuası’nda çıkmıştır. Esat Adil’in şiiri göz doldurmuyor ama Necip Fazıl’ın koşmaları göz dolduruyordu. Sahi, siz, Necip Fazıl’ın koşma yazdığını da bilmiyorsunuzdur. Bu, başka bir yazı konusu.
Esat Adil, “Gece Yarısı Gelen Misafir”e şöyle başlıyor:
“Bugün okuyucularıma bir hikâye anlataca-ğım. Kahramanları İstanbul’un pek iyi ta-nıdığı simalardan sporcu ve mu-harrir Eşref Şefik, musiki üstadı Mesut Cemil, muharrir ve ro-mancı Peyami Safa, ressam Elif Naci, sabık şairlerden lâhak ’Büyük Doğu Cemiyeti başbuğu’Necib Fazıl’dır.
Bir zamanlar, Eşref Şefik ile Mesut Cemil birlikte otururlardı, karşılarında da Peyami Safa’nın evi vardı. Hemen, her gün bulu-şur, sohbetler ederdik.”
Özetlersek;
Bir gün Eşref Şefik hastalanır. Necip Fazıl’dan bir kâse yoğurt getirmesini ister ama o, parayı aldığı gibi gider, kumarda kaybeder. Eşref Şefik’in arkadaşları onu ertesi günü bitkin bulurlar ve Necip Fazıl’a çok kızarlar, başından bir kova “pis bir şey” dökmeye karar verirler.
Necip Fazıl sonunda gelir ve kapıyı vurur, Eşref Şefik elindeki kovayı yukarıdan tepesine boca eder.
Esat Adil, Necip Fazıl’ın “kumarın kötülükleri” ne dair yazısından bir bölümü de fıkrasına ekler!
Necip Fazıl, büyük bir ihtimalle Esat Adil’e cevap vermiştir... O yazıyı okumak isterdim!