Ne yapsa boş; zevale adım adım!
R.T. Erdoğan Yüksek İstişare Kurulu (YİK) teşekkül ettirdi ve ilk toplantısını yaptı. Zamanlaması manidar. Abdullah Gül-Ali Babacan ekibi ile Ahmet Davutoğlu ekibinin iki koldan Ak Parti'nin içini oymaya, yeni parti/partiler kurmaya hazırlandıkları sırada, "kaçabilecekleri"ni düşündüğünü, en azından kendi kitlelerinde bir ağırlığı olduğunu hesap ettiği isimleri ya banka kurullarına ya da "Yüksek İstişare Kurulu" adı altında Saray'a alarak hız kesmek istediğini, biz de yazdık, başkaları da...
Bu nemalandırarak hız kesme telaşı Ak Parti için "felâket"in yaklaşmakta olduğunu gösterir. Bir şey daha gösterir: Parti kuracakları söylenen ve kuracakları şimdiye kadar yalanlanmayan ekipler dostu da düşmanı da, samimî "dava" adam olanı da olmayanı da böylece, R. T. Erdoğan'ın "nemalandırma" hamlesiyle anlamış oluyorlar.
Ekibini makam ve parayla elde tutma tavrı, parti içi muhalif kanadı rahatlatmıştır. "Demek ki, biz güçlüyüz ve bizden çekiniliyor." diyorlardır.
R. T. Erdoğan hiçbir faydası olmayacak "nemalandırma" atağına niçin geçer ki... Maksat belli. Daha önce Yüksek İstişare Kurulu'na, bankalara yerleştirdikleriyle yürümek isteseydi TBMM dışında bırakmazdı. Milletvekili yapardı veya yeni rejimde en azından bakanlık verirdi. Muhaliflerin "menfaati görünce hemen kapılanırlar" demelerinin önüne geçerdi.
İstanbul yenilgisi geçiştirilecek, üstüne bir bardak su içilecek yenilgi değil. İstanbul Türkiye'nin halitası... İstanbul'da yenilen bütün Türkiye'de yenilmiş demektir.
(Bu arada; Ak Parti'nin İstanbul'a seçmen taşımasının tartışması sürüyor. Kimi taşıdılar diyor, kimi taşımadılar, gönüllü geldiler veya parti gelişlerini organize etti, kimse açıkta bırakılmadı, diyor. 180 bin kişilik taşımadan bahsediliyor. Rakama bakın siz! Demek ki, bunlar da gelip istemediklerine oy vermişler! Bir soru: Neden Ak Parti, İstanbul'da oy kullanacakları memleketlerinden toplar ve bunların yol parasını, iaşesini karşılar? Neden karşı parti/partiler bu yola girmezler, gönüllülüğü esas alırlar? "Gönüllü" mü makbul "besleme" mi? Sonucu gördük... "Besleme" de bir yere kadar. 31 Mart öncesi paket dağıtmalarına şahit olduk ve hatta karşı apartmanda dağıtımı da çektik ama sildik. Ak Parti için bu olağandı. 23 Haziran öncesi ise demek ki, bütün mesai Anadolu'dan toplanan seçmene harcanmış. "Getirilmediler." demesinler. Bir şahidi de benim. Bir seyahat firmasına -sahibi yurt dışında kaçak biliyorum- geçen hafta başı gidilecek yere hareket saatini sordum. Telefondaki hanım: "Ak Parti seçmeni misiniz?" dedi. "Ne Ak Parti'si, ne seçmeni?" diye şaşkınlığımı belirtince vaziyeti kurtarmak için hemen hareket saatlerini sıraladı.)
YİK üyeliğini kabul eden Cemil Çiçek, alacağı aylığı neden fakir fukaraya dağıtacağını söyledi? Çünkü bu işin yanlışlığını biliyor. "Paraya tamah etmedim." demek istiyor. Bu tavrı tabiî diğer üyeleri -herhâlde- rahatsız etmiştir.
Düşünüyorum. Niye rahatsız etsin ki... Bile bile lades dediklerine göre "Havadan geldi. Allah bereket versin!" diyorlardır. Ama o para milletin parası. Benim de payım var. Hakkımı helâl etmiyorum.
Hatalar, Ak Parti'yi zevale adım adım götürüyor.
Sona gelmenin en tehlikeli tarafı, "Nasıl olsa bitiyoruz, ne götürsek kârdır." hınzırlığı.
Allah sonumuzu hayreylesin!