Ne istiyoruz? (14 Eylül 2016)
Deniz Baykal'ın sözleri oldukça dikkat çekici. Diyor ki: "Ülkede uzun süredir doğrular yanlış, yanlışlar doğru muamelesi görüyor…"
Bu cümlede bir yanlış var mı?
Yok…
Türkiye bu yönüyle güvensiz bir ülke… Ülkenin güvensiz hale gelmesinin yegâne sorumlusu elbette hükümetin kendisi. Baykal'ın ileri sürdüğü görüşler bu sebepten önemli ve anlamlı zaten.
Baykal açıklamalarının devamında şöyle diyor: "Suçluyu yakalayacağız diye suç işlediği bilinen birinin üzerine giderek bu yolla suçluya ulaşmak büyük yanlış…"
Baykal'ın bu sözüne itirazınız var mı?
Benim yok…
Yok, çünkü içinde bulunduğunuz vaziyeti anlatıyor… Yine Baykal'ın deyişi ile "emare, karine yerine geçiyor."
Hukuk devleti olmak zorundayız..
Kişi devleti olmamalıyız.
Parti devleti de olmamalıyız.
Hukuk devletinin sorumluluğu ise yönetenlerdedir.
Peki, devlet suç ilişkisinde doğrusu nedir?
"Kanıtla suç tespit edilebilir. Eğer emare kanıtın yerine geçmeye başlamışsa yanlış yapıyorsunuz demektir.."
Sıra hükümetin kendisine gelince işin içinden sıyrılıyor:
"Affedersiniz yanlış yapmışız.. Aldatılmışız.. Allah bizi affetsin…"
Yapılan yanlışlar sehven su dolu bardağı devirmek gibi bir şey değil ki... Ülkeye verilen zararı ne yapacağız? Nitekim, FETÖ darbesi işte o su dolu bardağı çok çok aşan neredeyse ülkenin işgaline yol açacak boyutlarda olaydı..
Sözcü gazetesinden Özlem Gürses'e mülakat veren emekli Albay Hasan Atilla Uğur, FETÖ'nün başarılı olması durumunda neler olacağını şöyle anlatıyor:
"Türkiye işgal edilecekti. Aşağıda İncirlik'te Amerikalılar bekliyordu. Kıbrıs'ın Kuzey'inde Ege Deniz'inde İngilizler bekliyordu. 10 deniz piyadesi. Gaziantep sınır kapısını açtılar ve sınır bir tam gün boş kaldı biliyor musunuz? Bunu yapanların çoğu tutuklu şu anda. Oradan Türkiye'ye geleceklerdi ve Türkiye resmen 1918'deki gibi işgal edilecekti. Her yerde Amerikan ve İngiliz askerleri ile karşılaşacaktık.."
"Affedersiniz hata yaptık" dedikleri sözün bizi götürdüğü yer burası...
Bahçeli'nin ülkücüleri
Bahçeli'nin ülkücülere yönelik gözaltılarla ilgili verdiği demeci bir yere yazın…
"Şu an hiç kimse Ülkücü hareketin mensubu olarak, mensubiyet duymuş olduğu harekette önemli faaliyetlerde bulunarak, bir suçlamayla karşı karşıya kalınıp gözaltına alınmış değildir."
Demek ki herkesin kendine göre ülkücüsü var.
Bahçeli'nin ülkücüleri ile Bahçeli'nin olmayan ülkücüler.
Bunu şöyle de anlatabilirsiniz. Bahçeli'nin MHP'lileri ve Bahçeli'nin olmayan MHP'liler.
Biz, Yeniçağ yazarları ikincisinden oluyoruz galiba.
Biat önemli azizim..
İlla birilerine yaranacaksınız..
Bu mantık kucaklayıcı değil. Benimseyici de değil. Önemseyici de değil.. Bu tam anlamıyla "Ya bana biat eder baş eğer benim sürüme katılırsın; ya da seni yok farz ederim" anlayışıdır.
Sağlık olsun…
Bunlardan sıkıldık.. Peki, ne istiyoruz?
Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı siyaset..
Demokrasiye gerçekten inanan bir siyaset ve benimsemiş bir toplum..
Kısacası huzur istiyoruz… Birileri bizi yaftalamasın. Kendi aklına uydurmaya çalışmasın. Yalan yere suçlamasın.. Hepsi bu.