Ne demek Kürt oyları?!
Önce Millî Takımımızı kutlamak istiyorum. Spor meselelerine girmem; çünkü, bilmem. Ama millî Takımımız, "beka" meselemizdir. "Fırtına obüslerimiz", son dünya şampiyonu, neredeyse üçte biri Afrikalılardan kurulu Fransa Millî Takımı'nı devirdi.
Baştan sona maçı seyrettim. Önce, bizimkiler, en az beş gol yerler, dedim. Oyuna başladıklarında, atak üstüne atağa geçtiler. "Hayır, fazla gol yemeyiz." dedim. Çocuklar Fransız kalesini ablukaya alınca, gol yeme iddiamdan vazgeçtim, "Dur bakılım ne olacak?!" demeye başladım. İlk gol atılınca umudum arttı. "Arkası gelebilir." dedim. Ve geldi. Çok geçmeden bir gol daha attık. Yenilgiler o kadar çok işlemiş ki içimize, başarılı olabileceğimizi düşünemiyoruz artık. Beni aldı mı bir gaile... Ya çocuklar yorulurlar, yavaşlamaya, dikkatleri dağılmaya başlarsa? İkinci devre Fransızlar, hızlı girmek isteseler de, bizimkiler, her hamlelerinde önlerini kestiler. Ve 90+4'ün ardından 2-0 galibiz.
Teknik anlatmayı bilmiyorum. Bir eksikliğim varsa hoş görün.
Spikerimizin söylediğine göre, 38 ülke bizi canlı seyretti. (Dikkat: "İzledi" aldı yürüdü. Televizyon izlenmez, seyredilir! "İz", "izleme", "izlenme", "iz sürme" seyredilen bir şey için kullanılmaz.)
Öteden beri aklımda... Antrenörler maça çıkınca neden takım elbise giyerler, kravat takarlar? Sportif bir faaliyet içindeler ve üstelik saha kenarından da ileri geri hareketlerle, oraya buraya koşarak yönlendirmeye çalışıyorlar, ter içinde kalıyorlar ama bir bakıyorsunuz o hareketli insanlar takım elbiseli ve kravatlı. Millî Takımızın antrenörü Şenol Güneş, -tabiî kendilerini önce tebrik ediyorum-, takım elbiseli ve kravatlıydı. Maç bitiminde basın toplantısı yaptı. Kravatını çıkarmıştı.
Bu satırları yazdıktan sonra internete girdim, benim gibi kravata takılan var mı, diye… Meğer varmış.
Maça takım elbiseli çıkmanın bir mantığı olamaz!
*
Bir beka meselemiz daha...
Ne demek ya! Kürtlerin oyları, Kürt oyları!.. Siz aklınızı mı yitirdiniz! Kendilerini, etnisite olarak "Kürt" görenlerin kalbine hançer saplıyorsunuz. Ayrı bir ülkeye, ayrı bir dünyaya itekliyorsunuz, evet itekliyorsunuz! Açın Anayasa'yı, 66. maddeyi bir daha bir daha sindire sindire okuyun.
1924 Anayasası'nın 88. maddesinde, "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur [denilir]."; 1961 Anayasası'nın 54. maddesinde "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." yazılıdır. 1982 Anayasası'ndaki de, 1961 Anayasası'nın aynı.
Binali, kusura bakmasın "bey" diyemem artık, gidiyor Diyarbakır'a, sanki ayrı bir ülkeye varmış gibi, mahallî dille halkı güya selâmlıyor. Başka ülkenin devlet başkanları gediğinde, tören mangasını Türkçe selamladıkları veya bizim devlet adamlarımız başka ülkeye gittiklerinde "Sağol!"u o ülkenin dilinde kullandıkları gibi, Binali de Diyarbakır'da başka ülke halkına hitap eder gibi, onlar Türk'ün dışındaymış, ülkenin dışındaymış gibi, mahallî dil kullanıyor. Aklı sıra yaranacak! Daha önce başka siyasîler de yaptılar bu hatayı.
Ciddiyetsizliğin ötesinde gaflettir, gafletin ötesinde Anayasa'yı ihlaldir. ("İhanet" kelimesini beklediniz ama diyemem. "Parti devleti"nde 40 defa düşünüp öyle söz etmeniz gerekir!)
(Devam edecek)