Ne demek dilini koparırlar?!
Bir lüzumsuz şarkıcının içinde "Âdem" ve "Havva" isimleri geçen lüzumsuz şarkısı tartışılıyor.
Birilerinin "İslam" ve "kelle kesme"yi eş tuttuğu şu zamanda, bir cumhurbaşkanı dil koparır, had bildirse ne olur?
O cumhurbaşkanı imam hatipli olduğu, "İslâmcı" bilindiği, "nass"ta ısrar ettiği, her fırsatta icraatına "şer''î" delil getirdiği düşünülürse, lüzumsuz şarkıcının lüzumsuz şarkısının sözlerinde geçen dinî isimleri bahane eden birileri, kelle uçurmaya koşarlar mı koşmazlar mı?!
R. T. Erdoğan, kendisinin Büyük Çamlıca Camisi''nde, imamın elinden mikrofonu kaptığı gibi öfkesini sıralıyor:
"Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Âdem Efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir."
(Türkçe notu: Türkçede iki "adem" kelimesi kullanılır. Biri isimdir, biri "yokluk" anlamına gelir. İkisi aynı kelimeden türemiş değildir. Arapçayı, Osmanlı yazısını bilenler farkındadır. İsimde "âdem" elifle yazılır. Uzun okunduğunu belirtmek için üstüne med işareti konur. "Yokluk, hiçlik" anlamına "adem"de ise "a" "ayın"dır. Çatlatılarak söylenen sestir. R. T. Erdoğan "ayın"ı ve "hemze"yi çatlatmayı seviyor. Meselâ; "camii" der, birinci "i"yi çatlatır. Hani Arapçadan haberi var ya, onun için bunu özellikle gösterir. "Mes''ele"de, hemze belirli belirsizdir; özellikle hafif çatlatır. Türkçede "ayın"ın da "hemze"nin de yeri yoktur. Onun için, her fırsatta yazıyorum, "camii" yazmak ve "ayın"ı özellikle belirtmeye kalkmak gereksizdir. Evvelden yeri geldikçe kullanılan "mevzû" kelimesinin sonunda da "ayın" vardır. Şimdi uysun uymasın "mevzu" deniyor. Pek alışılmadığı için olacak "mevzuu" demiyorlar, "mevzusu" diyorlar. Uygundur! Şimdi "mevzu" öyle dal budak saldı ki, "mesele", "olay", "konu"yu tümden geriye ittiler, "mevzu"yu anahtar kelime yaptılar. Edebiyat okuyanlar, Yozgatlı Âkif Paşa''nın ünlü "Kaside-i Adem"ini bilirler. Bu kasidede "âdem" de, "adem" de yer alır. İlk iki beyit: "Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem / Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem // Çeşm-i iman ile baktıkça vücûd-i ademe / Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem..." (Yokluk kadehinin düşüncesi insana can verir. Acaba yokluk şarabının özü canın cevheri midir? / Yokluğun vücuduna tetkik edici bir gözle bakılırsa yokluk sahrası insana cennet bahçesi gibi görünür...)"
Allah''tan Diyanet İşleri Başkanlığı, lüzumsuz şarkıcının lüzumsuz şarkısına dair fetvasını daha önce vermişti. Neden böyle diyorum? Diyanet, R. T. Erdoğan''ın çizgisinin dışına çıkamaz. Onu âdeta "halife" görür. Reis Bey''in camilerde çıkıp konuşması da bir bakıma "halifelik" temrinidir. Eğer "dil koparma", "had bildirme" konuşmasından sonra fetva vermek isteseydi, iki derede bir arada kalacak, ne diyeceğini bilemeyecekti. Bence Diyanet''in fetvası "tebliğ"e uygundur:
"Niyeti ve bağlamı ne olursa olsun, İslâm''ın seçkin, önder ve örnek şahsiyetlerine dair söylenen her cümlede, yapılan her açıklama ve yaklaşımlarda son derece hassas ve dikkatli olunması gerekmektedir. Dinî şahsiyet, sembol ve değerlerle ilgili özensiz tutum ve davranışlarda bulunulması, en hafif tabirle saygısızlıktır. Bu hususta asgarî bir insanî erdem olarak herkesin daha duyarlı olması ve hassasiyet göstermesi elzemdir. / Bu itibarla, hem yüce dinimizin ilkeleri ve örnek şahsiyetleri hakkında konuşurken hem de söz konusu değerleri savunurken saygılı, özenli ve ilkeli olmak, herkesin içselleştirmesi gereken en temel insanî ve ahlâkî tavırdır."
Reis Bey''in fetvasından sonra birilerinin kılıçla dolaşmayacağını kimse söyleyemez!
İnsanlık adına "Diyanet"in fetvasını, Reis Bey''in sözlerine karşı öne çıkarmalıyız.