Nasreddin Hoca ve adalet
Nasreddin Hoca ile adalet arasında bağlantı kuramayanlarınız olabilir. Ancak bilen bilir ki fıkralarda tanıdığımız, hakkında pek çok rivayet bulunan Nasreddin Hoca aynı zamanda bir fıkıh (hukuk) alimidir. Hoca, hatiplik, elçilik, kadılık, gölge kadılığı (tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı namzedi), müderrislik (günümüzdeki adıyla öğretim üyeliği) görevlerinde bulunmuş. Ayrıca Hoca, döneminde yalnızca ilimi geniş hocalar tarafından okutulan Kudûrî adlı hukuk bilgininin "el-Muhtasâr" adlı eserini okutmuştur.
"1-7 Temmuz Uluslararası Nasreddin Hoca Şenlikleri" vesilesiyle de Hoca üzerinden, bugünden 800 yıl önceki adalet arayışına değinmek istedim.
1200'lü yıllarda yaşamış olmasına rağmen namı günümüze kadar gelen efsaneleşmiş bir halk filozofudur Nasreddin Hoca(1208-1284). Bizde Nasreddin Hoca, Azerbaycan ve İran'da Molla Nasreddin, Kazakistan'da Koja Nasreddin, Özbekistan'da Nasreddin Efendi, Uygurlarda Afandi…
Ayağını sıcak tut, başını serin. Kendine bir iş bul, düşünme derin. Bindiğin dalı kesme. Dağ yürümezse abdal yürür. El elin eşeğini türkü söyleye söyleye arar. Parayı veren düdüğü çalar. Acemi bülbül bu kadar öter. Damdan düşen bilir, damdan düşenin halini. Dostlar alış-verişte görsün. Ölme eşeğim ölme… Ye kürküm ye! Onun dilimize pelesenk olan söylemlerinden yalnızca birkaç tanesi.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde "El-Mevla Hazret Şeyh Hoca Nasreddin" diyerek hocadan hazır cevaplılığını överek bahseder ve onun I. Murat ve Yıldırım Beyazıt devrinde yaşadığını ileri sürer.
Nasreddin Hoca fıkraları, onun dünya görüşünün bir yansımasıdır aslen. Herkese yaşattığını yaşatarak karşılık verir. İnsanı önce güldürür, sonra düşündürür. Hoca sadece esprili bir ilim adamı değil, aynı zamanda dönemin yargı sisteminde görev alan; adı, hukukla da anılan bir alimdir. Ancak yargıda bir müddet görev yapan Nasreddin Hoca, dönemindeki meslektaşlarının adının rüşvet söylentilerine karışmasından rahatsız olup mesleği bırakmış ve hayatının kalanını medresede öğretim üyeliği yaparak tamamlamıştır. Hocanın adli ve ahlaki alandaki şahit olduğu bozulmuşluğu hicveden davranışları, fıkralarına da yansımıştır. Mesela…
Nasreddin Hoca yolda yürürken genç bir adam, Hocayı başka birine benzetir ve ensesine sert bir tokat atar. Bu genç, kadı efendinin yeğenidir. Sinirlenen Hoca alır genç adamı yanına, birlikte kadıya giderler. Kadı ikisini de dinler ancak yeğenine kıyamayıp onu kurtarmaya çalışır: "Hoca, bu genç adam şimdi kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?" Nasreddin Hoca ısrar eder: "Olmaz, mahkeme yapılsın, cezası verilsin." Bunun üzerine kadı, akrabası olan genç adama dönüp kararını açıklar: "Ceza olarak Nasreddin Hoca'ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!" Nasreddin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini, mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekler ancak genç gelmeyince, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirip şöyle der: "Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!"
***
Eşitsizlik, keyfi muameleler, adil olmayan cezalandırmalar kimilerinin mağdur konuma düşmesine neden olurken kimilerinin de suçlu olmasına rağmen korunması sonucunu doğurmakta; adalet sistemine olan inancı yok etmektedir.
Kuşkusuz Hoca, tokadı kadıya değil, adaletsiz uygulamalara indirmiştir. İşte bu yönü ile mizah, zayıf olanın güçlü karşısındaki silahıdır. Ve Nasreddin Hoca bu silahı en çok adaletsiz uygulamalar nezdinde kullanmıştır.
Nasreddin Hoca toplum genelinde yaygın olan ciddi hukukçu imajını yıkan önemli bir figürdür. Espri yeteneği belki kişisel bir özelliktir ama bir hukukçu için karşılaştığı olayları nüktedanlıkla karşılamak, onları çözmede kullanılabilecek etkin bir metottur.
1207'de doğan Hoca, şimdi 800 yaşında. Ama hala, onun adaletsizliği hicivleyen fıkralarında günümüzdekilere benzer bozukluklar buluyoruz.
Adaletsiz uygulamalar, eşitsizliğe neden olarak, gücü olan suçluların cezalandırılmaması sonucunu doğurmaya devam ediyor.
Mizah ise suçlu ve güçlü olanları gülünç gösterip bizi güldürürken, adaletsizlik karşısında ruhsal bir direnç kazanmamızı sağlıyor.
Belki sorunları ortadan kaldırmıyor ama nispeten daha çekilir kıldığını söyleyebiliriz.
O zaman Hocanın adaletli bir şekilde çözümlediği bir davayı anlatan, emek vermeden çıkar sağlayan kişiler için söylenen "Odun kıranın hık deyicisi" sözünün çıkış noktası olan fıkrası ile son verelim yazımıza:
Bilindiği gibi Hoca, bir ara gölge kadılığı da yapar. Bir keresinde adamın biri, başka bir adamdan şikayetçi olduğunu bildirir ve meseleyi anlatır: "Bu adam otuz çeki odun yardı. O her baltayı vurdukça bende karşısına geçtim, "hık hık" diyerek kuvvet verdim. Kendisi paraları aldı, benim hakkımı vermedi." Nasreddin: "Evet, hakkın var. Sen karşıda dur, bu kadar "hık" çek, sonunda bütün parayı o alsın, olur mu bu?" Zavallı oduncunun benzi atar: "Aman kadı hazretleri, odunu ben yardım, o karşımda durdu, seyretti. Ne hakkı var?" Hoca; "Sus! Bu senin aklının ereceği iş değil." deyip paraları getirmesini ister. Paralar gelir. Nasreddin, oduncudan paraları alır, şakırdata şakırdata yere döker. Sonra oduncuya: "Topla paraları" der. Hık deyiciye de: "Haydi, sen de paraların sesini al" der.