‘Müzakere’ hükûmeti götürür

PKK “görev”ini yapıyormuş... Kan dökmesini kastediyor, muhterem başbakanımız Recep T. Erdoğan.
Hem BDP/PKK’nın TBMM’ye gelmesini istiyor, hem Kandil’le müzakerenin her zaman yapılabileceğini söylüyor.
Evlere şenlik bir müzakere örneği gördük...
Kim sızdırdı, niçin sızdırdı tartışmalarını öne çıkarmak istediler ama müzakere şekli yenilir yutulur cinsten değildi... İster istemez “metot” da tartışıldı. “Yandaş” bile, muhtevasıyla ilgilendi ve Öcalan övgülerini fazla buldu.
PKK’nın “Oslo görüşmeleri” olarak bilinen görüşmeleri sızdırdığı kuvvetle muhtemel...
PKK köprüleri tamamen atmasa niye sızdırsın... Ve dediklerine göre hükûmeti zorda bırakacak eklemeler çıkarmalar yapılmış.
Şimdi Millî İstihbarat Teşkilâtı’ndan beklenen, bu görüşmelerinin tamamının ne olduğunun açıklanmasıdır.
MİT, görüşmelerde ekleme çıkarma yapıldığını bazı basın-yayın organlarına sızdırdığına göre, bu görüşmelerin metninin yayınlanmasından rahatsız...
Rahatsızlığın bir anlamı: “Hani gizliydi; karşılıklı mutabakata varmıştık, sızdırılmayacaktı”, sözü, diğer bir anlamı, PKK’ya verilen taviz...
Bir şey vereceksen müzakere edersin, vermeyeceksen müzakereden bahsetmek anlamsızdır.
Hükümetin olayı mümkün olduğu kadar küçülmeye ve sıradanlaştırmaya çalışması, kendilerinin de inkâr edemeyecekleri, halkımızın asla kabullenemeyeceği tavizleri vermesinden ve ileride hesap sorulacağını bilmesindendir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, üstelik Brüksel’de, bir sürü lâf kalabalığıyla “Her zaman görüşülür” diyor.
Başbakan da yine son “tayyare muhabbeti”nde (ABD dönüşü), PKK’yla görüşüleceğinden bahsediyor.
Madem ki görüşmelerin muhtevası biliniyor, Başbakan R. T. Erdoğan çıksın her şeyi açıklasın.
(Hani “Devlet olarak görüşüldü” diyor ya... Hükûmet adına değil devlet adına olsun halkımızı bilgilendirin!)

***


PKK şimdilik askere, polise saldırıyor... Devlet görevlisi diye, öğretmene, sağlık mensuplarına, diğer memurlara saldırmaya başlarlarsa kimseyi orada tutamazsınız.
Çok sığ ve bir “akıl tutulması” olan Kandil’le müzakerelerde yarenlik edilip “Öcalan çözümlemeleri” yapılırken, PKK vuruyor, hükûmet seyrediyordu.
Herhâlde, “Müzakere yürütüyoruz... Aman PKK yönetimini kızdırmayalım... Saldıranlar PKK’nın ’şahin kanadı’dır, ’güvercinler’bizi dinliyor, tartışıyor... ” demişlerdir.
(Silâhlı bir örgütün ‘şahin kanadı’, ‘güvercin kanadı’ olmaz! ‘Şahin-güvercin’ ayrımı yapanlar örgüte toz kondurmak istemeyenlerdir!)
Şimdi 2003’ten beri yazdıklarım daha bir - “önem” demiyorum ama- “anlam” kazanmıştır. Şehit cenazeleri geliyordu; R. T. Erdoğan’dan ve arkadaşlarından ses seda yoktu. “PKK”nın adını bile ağızlarına almıyorlardı. Askerle PKK’yı karşı karşıya bırakmışlar, sanki terörden bir şeyler umuyorlardı! Hiçbir şehit cenazesi törenine katılmıyorlar, üstelik katılanları, bayrak taşıyanları ve özellikle, bozkurt işareti yapan halkı alabildiğine karalıyor, “şehitler”i istismar ettiklerini söylüyorlardı. (Sol liberaller o sıra hükûmet üzerinde tam hâkimiyet kurmuşlardı. Sağ liberaller ile neo-İslâmcılar sol liberallerin ağzına bakıyorlardı.)
Halk, memleketinin çocuğuna sahip çıkıyor ve katilleri lanetliyordu... Hepsi bu...
Başbakan ve bakanlar hiçbir düğünü, hiçbir nişanı kaçırmıyorlardı... Milletin acısına ortak olacaklarına, birkaç kişinin sevincine ortak oluyorlardı.
O zamanlar, hemen her hafta gelen şehitleri ve Erdoğan’ın ve diğer liderlerin katıldıkları şenlikleri rakam rakam veriyordum.
PKK, hükûmetin gafletinden mi, yoksa bile bile önlerini açmasından mı, öyle bir istifade ettiler ki, neredeyse gizli bir devlet kurdular.
R. T. Erdoğan orduyu istediği gibi dizayn etti. Buyur mücadeleye gir... Hayır, yine “müzakere”den bahsediyor.
Sen ne zaman müzakere dersen, her gün şehit cenazeleri yurdun dört bir tarafına dağılıyor.
Bu “müzakere” lâfı biraz daha uzarsa, halk kendi tedbirini almaya başlar. Ne düzen kalır, ne hükûmet. Gazeteci sezgisiyle söylüyorum bunları...
Sezgi, tecrübenin bileşkesidir.

Yazarın Diğer Yazıları