Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

Müteahhitlik neden öldürüyor?

Ben 16 yaşındayken Isparta''da hissetmiştim 1999 depremini. Deprem birçok acıyla ve bazı anekdotlarla akıllarımızda kaldı. Birinci anekdot, Kızılay Genel Müdürü Kemal Demir''in 1999 depreminden sonra Kızılay''ın başarısızlıklarından dolayı istifa etmesi, depremde yıkılan birçok binanın müteahhidi Veli Göçer''in yargılanması, Anavatan Partisi Milletvekili Erkan Mumcu''nun Meclis kürsüsünde söylediği "Bu deprem, Türkiye''de ekonomik ve siyasi ahlakın iflasıdır." cümlesiydi.

Çeyrek asır sonra daha büyük bir depremle ülkemiz yine sarsıldı. Müteahhitler yine tartışmaların hedefinde. Bu deprem de Veli Göçer gibi isimlere indirilip çokça tartışılacak. Tartışma daha geniş bir perspektiften tartışılmayı ve çözüm aranmasını gerektiriyor. Bu tartışma için benim gözlemlerim aşağıda.

Siyaseti gerçekçi algılamak lazım. Kimileri ticaretle zengin olur, kimileri siyasetle. Bizim ülkemizde siyasetle zengin olmak isteyenleri, toplumun naif düşüncesi başka yönlere zorluyor. Toplum, Meclis''teki ucuza yemekleri, milletvekili maaşlarının yüksekliğini, milletvekillerinin özlük haklarının yüksekliğini tartışıp duruyor. Partilere yapılan hazine yardımları da toplumun eleştirilerinin merkezine yerleşiyor. Bu noktada müteahhitlik, en kolay yolsuzluk yapılabilecek alan olarak siyasetin kirli ve gizli finansörü oluyor. Acilen siyasete ilişkin naif düşünmeyi bırakmamız lazım. Milletvekillerinin özlük hakları da, partilere yapılan hazine yardımları da kirli siyasetten uzaklaşmamız için artırılmalı. Artırılmalı ve sonrasında gerekli şekilde hesap sorulabilmeli.

Türkiye''de 300.000 müteahhit var. Bütün Avrupa''da 5.000 müteahhit var. Türkiye''de müteahhitlik, herkesin yapabildiği ve girebildiği, buradaki ranttan herkesin beslenebildiği bir alan. Müteahhitlik yapmak için kriterler güçlendirilmeli. Her önüne gelen müteahhitlik yapamamalı. Türkiye''de en fazla 2-3 bin müteahhit olmalı. Müteahhitlik firmalarının büyük ölçekli çalışması için devlet gerekli altyapıyı sağlamalı.

Kentsel ranttan herkes besleniyor. Herkes bu suça ortak. Bir daire verip iki daire almayı herkes istiyor. İmar planlarını değiştirmek için bürokrasi koridorlarında koşturmak ve bu ranttan çıkar sağlamak birçok iş adamının ana motivasyonu oluyor. Bakanlar çıkıp "Rant hayattır." diyebiliyor. Afet toplanma merkezleri, parklar, eski geniş bahçeli kamu binaları, vs. AVM''ye dönüşebiliyor. Herkes, bu ranta gizli veya açık ortak olabiliyor.

Gelişmiş ülkelerde kentsel rantın Gayrisafi Millî Hasıla''daki payı %4-5''i geçmiyor. Ülkemizde ise kentsel rantın GSMH içindeki payı %15-20 arasında tahmin ediliyor. Bu durum, hem üretken alanlara gidecek yatırımların ekonomideki payını azaltıyor ve sanayi yatırımları için dışlama etkisi yaratıyor hem de devletçi ekonomide yaygın olan bürokrasi koridorlarında koşturarak ayrımcı uygulamalardan yararlanma refleksinin liberal olduğu iddia edilen bir ekonomide yeniden inşa edilmesini sağlıyor. Aslında bu bir siyasi tercih. Siyaset, dün de bugün de siyasetin kirli finansmanı için hem müteahhitliği kullanıyor, hem de yarattığı ayrımcı uygulamalarla birilerine avantaj sağlayarak kendi siyasi çemberinde tutuyor.

Müteahhitlik işte bunların bir karmasıyla öldürüyor. Bu karma, yerel ve ulusal düzeyde muhalif veya iktidarın içinde olduğu küçük, orta ve büyük ölçekli bir yozlaşma. İşte bu yozlaşmanın depremdeki yansıması bu oluyor. Bu yozlaşmanın farklı alanlardaki yansımaları ise yine benzer kirlenmeler oluyor. Bunların tümünün üstesinden gelmek için ise iyi bir ahlak felsefesine ihtiyaç duyuluyor. Bu da bir sonraki yazının konusu olsun.

Yazarın Diğer Yazıları