Mustafa Kemal'in Kur'ân ve hadis çevirisi teşviki
Mustafa Kemal, dinin liyakatli hatipler tarafından insanlarımıza anlatılmasını istemiştir. Bunu dün yazmıştım.
Yard. Doç. Dr. Mustafa Önder, “Milli Mücadele Yıllarında Atatürk, Dini Yayınlar ve Din Adamları” başlıklı akademik çalışmasında, çok önemsediğim bir konuya açıklık getirmiştir.
Dr. Önder’in verdiği bilgiye göre, Millî Mücadele yıllarında ve hemen sonrasında, dinî yayınların halka ulaştırılması ve anlaşılır olması üzerine kafa yorulmuş ve tedbir alınmıştır.
O dönemde Kur’ân-ı Kerîm tercümeleri azdır ve dilleri ağdalıdır; herkesin okuyup anlaması mümkün değildir. Cumhuriyet döneminin ilk şehir tarihçisi, Türk Maarif Tarihi’nin yazarı Osman Nuri Ergin:
“Kur’an’ın birçok tercümelerine, biz Türkler ancak Cumhuriyet devrinde nail oluyoruz. Her ne kadar bu devirden evvel de Tibyan ve 5 Mevakib adlarında iki tercüme ve tefsir elde dolaşıyor idiyse de bunlaifadeleri dilimizin bugünkü seviyesine uygun değildi.” der.
TBMM’de, 21 Şubat 1925 tarihindeki bütçe müzakereleri esnasında dinî yayınların gerekliliği üzerinde durulur ve yeni Kur’ân-ı Kerîm tefsir ve meâlleri ile Hadis-i Şerif tercümelerinin devlet imkânlarıyla yaptırılması kararlaştırılır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine 20.000 lira ödenek konulur. Tercüme işi Mehmed Âkif’e, tefsir Elmalılı Muhammed Hamdi (Yazır)’ye, Buharî tercümesi ve şerhi de Babanzade Ahmed Naim’e verilir.
Daha sonra Mehmed Âkif, değişik sebepten tefsirden vazgeçer. Vazgeçişin asıl sebebini İslâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu bilir. Ekmelettin Bey’in babası Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi, Âkif’in dostuydu. Âkif’in tefsiri onun elindeydi ve vasiyeti gereği ölümünden sonra yakmıştır.
Tercüme işi de Hamdi Yazır’a verilmiştir. 12 yıllık bir çalışma neticesinde 9 cilt olarak hazırlanan “Hak Dini Kur’ân Dili” 1935-1939 yılları arasında 10.000 takım basılarak ücretsiz dağıtılmıştır.
Hamdi Yazır meâlin mukaddimesinde; ortada dolaşan yalan-yanlış Kur’ân tercümelerinin sırf ticarî kaygılarla başka dillerden çevrildiğini, bunun karşısında meclisin yaptığı teklifi reddetmenin kendisine yakışmayacağını, önemli bir hizmet olduğunu belirtmiştir.
Babanzade Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih tercümesine başlar; ancak, ömrü yetmez. Vefatından sonra Kâmil Miras tercümeyi tamamlar. Eser, 1928’den itibaren 12 cilt olarak basılıp dağıtılır. Kâmil Miras’ın Tecrid-i Sarih tercümesinin 4. cildindeki ön sözde şöyle yazmıştır: “Şimdi vesile-i şükran olmak üzere asıl kaydedilmesi milli ve dini bir vecibe olan bir cihet kalmıştır ki, o da bu eserin her şeyden evvel Büyük Meclis’in zade-i ilhamı olarak milletimize sunulan bir fazilet armağanı olmasıdır. Bu sebeple yüce meclisimize âli muvaffakiyetler dilerken, Türk Milleti’nin büyük başbuğu Atatürk’ü derin saygılarla selamlarım.” Mustafa Önder, “Milli Mücadele Yıllarında Atatürk, Dini Yayınlar ve Din Adamları”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17:1, 2012)
Dinî yayınlarda çok mesafe alındı ama Hamdi Yazır ve Kâmil Miras aşıldı mı?!
(Not: İslâmcılığı tartışanlar Ahmed Naim ile Ahmed Ağaoğlu’nun tartışmasını dikkate alsınlar! Bu meseleyi sonra yazacağım.)