Müslümanlıkları sorgulanır mı?

Aşırı propaganda yükü, "millet"in beynine ağır geldi. İstiap haddini aştı. "Millet" bu yükü üstünden atmak istedi ve attı.

Billur cam ayna çatlamıştır. "Tek Adam" kendisini istediği kadar aynada büyütsün. Halk "Kapıyı araladım. Usulünce çık!" dedi.

Şunu düşünüyorum... R. T. Erdoğan, neden hep tek kalmak istedi? Madem bir "dava"dan bahsediyor, etrafındaki kallavî isimleri neden iteledi? Neden yakın akraba ve yakın akrabanın "devşirdiği" arkadaş grubuyla "davasını" yürütmek, devleti idare etmek istedi?

"Dava"yı birlikte omuzladıkları ve belli mesafe aldıkları isimleri çevresinden uzaklaştırmışsa, ya kendisinde bir hata var, ya da uzaklaştırdığı kişilerde... Bilmiyorum, araştırıcılar Ak Parti'yi didik didik ederken, bu noktaları da hesaba katıyorlar mı?

Ak Parti ve "dava", birkaç doktora teziyle ancak vuzuha kavuşturulabilir.

II. Meşrutiyet sonrasını da katarsak, ara arızalar bir tarafa, 110 yıldır parlamenter sistemle yönetiliyoruz, diyebiliriz. Bu sistemin en uzun dönemi, CHP'den sonra Ak Parti dönemidir. "Tek adam"a irca edersek M. Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis ve Hükûmet Başkanı seçildi, Cumhuriyetin ilânıyla beraber Cumhurbaşkanı oldu. 18 yıl ediyor.

R. T. Erdoğan'ın, önümüzdeki seçimlere, 2023'e kadar o makamda kalacağını hesap edersek -başbakanlık+cumhurbaşkanlığı- 20 yıla varıyor.

CHP döneminin de, M. Kemal zamanında, kısa aralıklarla iki parti tecrübesi dışında, 1945'ten itibaren çok partili hayata geçişi ele alırsak, Ak Parti'nin yerini ayrı tutmamız gerekir.

Neresinden bakarsanız bakın, Ak Parti, Türk demokrasi tarihinde en geniş tecrübedir ve bu tecrübeyle geleceğimiz şekillenecektir.

Şimdiye kadar meselenin bu tarafının dikkate alındığını görmedim. Öyle bir şey ki, Ak Parti'nin, daha açık ifadeyle davayı şahsında mündemiç gören Zat'ın iktidarıyla, "dava=İslâm" nasıl bir kapta ve nasıl bir şekilde, yol alabilecektir?

Fayda ve zarar burada ortaya çıkacak.

İslâm çizgisinde bir davadan bahsedildiğine göre, geriye dönüp uygulamaları da incelememiz gerekecektir. Hz. Peygamber dönemine gideceğiz. Ancak çok kısa şu notu eklemeliyim. Bizim kula kulluktan bahsetmemiz, belki onların nazarında bir şey ifade etmeyebilir. Ama kendi adamları söylüyorsa, şöyle bir durup düşünmeleri gerekir. Sözünü esirgememekle tanınan en has destekçilerinden biri şöyle ikaz ediyor:

"Din ve devlet büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyelim biz de. Allah'tan korkalım. Ve biz de kendimizi gözden geçirelim. Çünkü aslolan bizim kendimizi değiştirmemiz ve bizim de arınmamızdır. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz." (Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 4 Nisan 2019).

Örnekleri görülmese böyle yazar mı! Eğer soygunlar, kişiye tapmalar ayyuka çıkmışsa, Müslümanım diyenin şöyle bir durup düşünmesi lâzım.

Ak Parti'nin (=R.T. Erdoğan'ın) kaybı, halkı gönendirdiği veya gönendirmediği meselesi değildir.

Sorgulanacak olan Müslümanlıktır. Müslümanlık böyle bir şey mi denecektir. Müslümanlık illâ cemaatçilik, illâ şeyhlik mi denecektir ve illâ kabileciliği öne çıkarmak mı denecektir.

(Hz. Peygamber'den örnek verecektim. Sonraya kaldı.)

Yazarın Diğer Yazıları