Muhalifler, iktidardan demokrat olmasaydı...

Ülkeyi yönetenlerin hatalarını her zaman millet çekiyor. Tarih, yönetenlerin yaptığı hatalar ve bunların sonunda, mazlum insanların acılarıyla dolu... İşte içinde yaşadığımız olaylar dizisi de böyle.

Darbe girişimini "ordu içinde bir grup yaptı" deniliyor. İyi tamam da "ordu içinde bir grup" kendi ülkesine darbe yapacak güce kendiliğinden ulaşmadı... Türkiye 161 cana mal olan bu çok büyük bir badireyi tesadüfen atlatmadı...

En başından beri İslamcı ideolojinin hepimizi savurduğu ve sürüklediği yerdi burası. Bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerine, devlet ve toplum inşasına karşı bir damardan besleniyorlar...

O damar, yıllarca kâh kendi içinde farklı fraksiyonlar yaratarak, kâh birleşerek devleti bir biçimde ele geçirerek buradan hareketle de toplumu dönüştürme gayreti içindeydi... Zaman, hem onlara ve hem de millete büyük dersler verdi vermeye de devam ediyor.

Alacağımız dersler

-Devleti yönetirken "Hukuk devleti ilkesinden" ayrılmanın ne kadar sakıncalı olduğunu anladık sanıyorum...

-Demokrasinin, millî birlik ve bütünlüğün, kısacası bir ulus/millet bilincine ermenin ne işe yaradığını gördük. Yoksa aynı amaç için insanları sokaklara toplayabilir miydiniz?..

-"Kurucu meclis, gazi meclis" lafları havada dolaştı. Eminim parlamenter sistemin bu kutlu ocağının birleştirici önemi anlaşılmıştır.

Darbe girişiminin, kalkışmanın, ordu içinde bölünmenin yarattığı fiili durumun beraberinde taşıdığı riskler de vardı.

Risk atlattık.

-Örneğin, darbecilerle çatışmalar aylar, hatta günlerce sürebilirdi. Bu durumda Türkiye savaş alanına dönebilir, bunun sonunda bölünebilir, ekonomik olarak çökebilir, Allah göstermesin ülkemiz Suriye gibi olabilirdi.

-Halkı sokağa çağırmanın riski de büyüktü. Çünkü halk, kontrolsüz güç demektir. Bu güç, kendi içinde çatışabilir, daha büyük taşkınlıklar yapabilir, bir kısmı darbecilerin diğeri hükümet kuvvetlerinin saflarına ayrılarak ülkede kargaşa çıkabilirdi. Aynı şekilde; IŞİD'ciler, Marksist fraksiyonlar, durumdan vazife çıkararak kargaşanın boyutunu, yönünü değiştirebilirlerdi. Sokak kendiliğinden AKP-muhalefet biçimde de ayrışabilirdi. Bu sebeple halkla iş görmek iyi bir seçenek gibi görünse de riskli bir durumdur.

-Polis-asker çatışması da, ordu içindeki darbeci/darbeci olmayan kuvvetlerin birbiriyle günler süren çatışmalara dönüşebilirdi.

Dönüşmedi.

Olayları düzene kim koydu?

-Özellikle İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı'nın yaptığı açıklamalar, herkeste var olan şaşkınlığın atlatılmasında, kimin ne ile taraf olduğunun anlaşılmasında oldukça etkili oldu.

- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde bulunan Atatürkçü subaylarının tutumu, bu durumu daha da güçlendirdi. Çünkü herkes anladı ki Tayyip karşıtı olabilecek subaylar bile darbeye karşı çıkıyor.

-Aynı şekilde hem mağdur edilmiş ve hem de mağduriyetine bakılmaksızın emekli edilmiş; Balyoz, Ergenekon vd. mağdurlarının televizyon yorumları, ulusalcıların gece boyunca yaptığı yorumlar, darbe karşıtı olunca darbecilerin, Atatürkçü söylemi çağrıştıran bildirisi anlamını yitirmiş oldu. Bu durum darbecilerin arkasına almak istediği halk desteğini boşa çıkardı.

-Bütün bunlara CHP ve MHP'nin demokrasi tarafını tutan açıklamaları da eklenince halk sokakta hem birlik oldu ve hem de olası çatışma riskleri sıfırlanmış oldu.

İstenmeyenler de vardı.

-Subay, astsubay dışında er ve erbaşlara şiddet uygulanması içimizi sızlattı.

-Vali Coş gibilerin gereksiz bağırıp çağırması hukuk devleti valisinden çok, aşiret devletini çağrıştırdı.

-Teslim olmuş asker manzarası hepimizi üzdü.

Evet, sonunda demokrasi kazandı. Doğru; ama kayıp ettiklerimiz de demokrasinin, hukuk devletinin ve anayasal düzenin, gerektiği gibi yönetilmediğinin acı faturasıdır. Türkiye'deki iktidar muhalifleri iktidar sahipleri kadar kindar olsalardı, bugün kötü günler yaşıyor olacaktık.

Yazarın Diğer Yazıları