Muhalefete hırçınlık kendine hırçınlık
"Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" dedikleri tek şahıs rejimini kitabına uydurmak için anayasa yapmak istiyorlar ama bu mümkün görünmüyor. Boşa kürek çekiliyor.
Bizde "muhalefet" deyince "düşmanlık" akla geliyor. Sanki muhalefet partileri bu ülkenin insanlarının kurduğu, bu ülkenin insanlarının destelediği partiler değil. Öyle ayrışma ki, ha toprağında gözü olan bir dış ülkeyle ayrışmışsın, ha kendi içindeki partilerle...
Demokrasi niye var? Cumhuriyet niye var? Tek başına değil; el birliğiyle ülkeyi yönetmek için.
Muhalefet olmadan ülke yönetilemez. Muhalefet yok sayılırsa rejimin adı ne olur? Siz biliyorsunuz.
Padişahlıktan cumhuriyete kademe kademe geçildi. Sanmayın ki, İstiklal Savaşı verildi, cumhuriyet kuruldu. 1839''da Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu), 1856''da Islahat Fermanı, 1876''da I. Meşrutiyet, 1908''de II. Meşrutiyet ilân edildi. İkisinde İstiklâl Savaşı''nın ardından Cumhuriyet''e geçiş. Medenî ülkeler nereye gidiyorsa, biz de adım adım oraya yol aldık. Ama sancılı, yaralı bereli yol aldık.
Mustafa Kemal, 9 Eylül 1923''te Cumhuriyet Halk Fırkası''nı kurdu. Hemen ardından, 17 Kasım 1924''te ilk muhalefet partisi Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası ortaya çıktı. Bu partiyi kuranlar da Mustafa Kemal''in yakın silah arkadaşları. Öyle ki; bu silah arkadaşları olmasa, belki de kendisinin varlığından söz edilmeyecek. Meselâ; Kâzım Karabekir. Doğu Anadolu''da teminat vermeseydi Mustafa Kemal Millî Mücadele''ye soyunabilir miydi? Tartışılır.
Millî Mücadele, Amasya Tamîmi''yle başlatılıyor. Başlatanlar kimler? Mustafa Kemal ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası''nı kuracak olan Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele. Nutuk''u açın, dördü hakkında da öyle ağır ifadeler var ki...
Bilmiyorum... Muhalefete hırçınlığının geleneği buradan mı başlar? Daha öncesi de var: İttihat ve Terakkî dönemi. Kanlı hesaplaşmaya kadar gitmiştir.
Müslümanlığı öne çıkaranlar, Hz. Peygamber''i örnek aldıklarını söyleyenler, Hz. Ömer''den sık örnek verenler, neden kindarlar?
Ak Parti içinden zaman zaman sesler yükseliyor. Ama o sesler susturuluyor. Meselâ Mustafa Yeneroğlu, Ak Parti içindeyken sözünü esirgemedi. Sonunda ayrılmak zorunda kaldı. Yoksa partiden atılacaktı.
Eski Ak Parti Milletvekili Mehmet Metiner çok açık konuşuyor. Bir taraftan "Ölümüne Reisçiyim." diyor, diğer taraftan, Reis Bey''in bam teline dokunacak sözler ediyor. Partinin iç meselelerini deşiyor. "Partili Cumhurbaşkanlığı telafisi imkânsız sorunlara yol açabilir." diyor... "Başkanlık sisteminin revize edilmesine inananlardanım." diyor… "Yargıyı da her tür siyasî etkinin uzağında tutmalıyız." diyor... Kısaca; muhalefet ne diyorsa onu diyor.
M. Metiner, akıllı bir yol takip ediyor. Bir tarafta "Sonuna kadar Reisçiyim." derken, Saray''ın hiç hazzetmeyeceği, asıl olması gerekenleri sıralıyor:
"Başkanlık sistemini destekliyorum fakat parti genel başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı sıfatının aynı kişide birleşmesini sorunlu görüyorum. Cumhurbaşkanının gündelik siyasî polemiklerin içinde olması Türk siyasetini de toplumsal barışı da sanıyorum yorabilir. (…) Bu sistemin yanlışlığının sürdürülmesi gerektiğine inanmıyorum. Kimsenin yüzüne maske takmaya gerek yok partili aidiyet olabilir ama parti genel başkanlığı çok daha farklı bir konu."
M. Metiner, sanırım bu açıklamalarını yorumlayacak, "Dibine kadar Reisçiyim." moduna geçecektir.