Mübadele... Gelin tanış olalım

Öteden beri Yunanistan'la Türkiye arasında sıkı dostluğun gerektiğine inanır ve yazarım. Rumlar ve Türkler iç içe iki toplumdur. Hatta göçürülen Hristiyanların bir kısmı Türk... 1923-1924 mübadelesinde Ortodoks olup olmama esastı.

Mübadele antlaşması, Lozan'da, 30 Ocak 1923'te imzalandı. 96. yıldayız.

Eski tarihlerde Kapadokya diye bilinen, Orta Anadolu'da, Niğde-Nevşehir-Karaman-Konya-Kayseri havalisinde Hristiyan Türkler yaşamışlardı. Türkçeden başka bir dil bilmezlerdi ve dinî karakterdeki eserlerini Grek alfabesiyle Türk dilinde yazarlardı. Hepsi Yunanistan'a yollanmıştır.

Yunan araştırıcılara bakarsanız Karamanlılar Yunan'dır. Anadolu'ya Türklerden önce gelmişlerdir. Yunanlı veya Romalı (Bizanslı) olduklarının şuuruna varmayanlardır. Türkler, onların dillerini zorla değiştirmişlerdir.

Şu bir gerçek ki; Türkler kimsenin dilini, dinini zorla değiştirmemiştir. Türk olduğum için bunu söylemiyorum. Bütün araştırıcılar, kimseye dilini, dinini değiştir diye baskı yapmadığımızda birleşirler.

Ben, değiştirdi, değiştirmedi; baskı yapıldı, yapılmadı üzerinde durmuyorum. Niye böyle oldu da demiyorum. Mevcudun kabulü ve birbirini anlama, birbiriyle yakınlaşma, herkesin kendi inancında, kendi dilinde gereğini yapma esastır benim için. Elbette çevre etkisi olacaktır. Elbette ister istemez kesif bir kültür sizi kuşatacak ve giderek kimliğinizi çokluğa uyduracaktır.

Yunanistan'da 1 milyon Türkçe konuşan Karamanlı Ortodoks topluluktan bahsedilir. Şimdi bunların kaçının Türkçe bildiğini söyleyebiliriz! (Zamanında dil araştırıcıları için yazmıştım: Karaman ağzını asıl Yunanistan'da araştırmalıyız.)

Yunanistan'da, göçürülenleri arayıp buldum. Zamanında anlattım da. Çok mühim hususu söyleyeyim: Aynaroz Yarımadası... (İlk giden Türk gazeteci olduğumu hatırlatayım.) Yunanistan haritasında gördüğünüz üç parmaktan bizden taraftaki... Kadın ayağının basmasını bırakın, dişi kuşun bile girmesine izin verilmeyen yarımada... "Dişi kuş" derken mübalağa etmiyorum. Daldaki kuşu tutabilseler, dişi mi erkek mi, diye bakacaklar ve dişiyse gönderecekler! Sadece papazlar ve keşişler yaşar. Keşiş derken, hani derviş diyoruz ya... Dünya nimetlerini tepmişler, onlar. Atasözümüz de var: "Gâvurun tembeli keşiş, Müslümanın tembeli derviş olur!" Bir manastırda, kafeste tek kuş görmüştüm. Erkekti elbette. Bu örnekleri ara ara yazarım, biliyorsunuz. Sonra İstanbul'a Bartholomeos'a bunu sormuştum. Orası "Meryem Ana'nın bahçesi" demişti. Yani sadece ona ait ve başka hatun giremez!

Aynaroz'da Türkler isteselerdi tarihî manastırları yerle bir ederler, Hristiyanlıktan iz bırakmazlardı. Üstelik otonomi de verdiler. Kıyas etmek istemiyorum ama şunu demeden geçemeyeceğim: Türklerin çoklukla yaşadıkları Batı Trakya dışında nerede tarihî camiler? Atina'da iki, Larisa'da bir cami gördüm. Açık da değiller. Başka maksatla kullanılıyorlar.

Mübadele, yani karşılıklı değişme... İki taraf için de büyük acı getirmiştir. Toprağından koparılıyor insanlar ve çok güç şartlar altında yaşamaya mahkûm ediliyorlar. Göç sırasında kırılanlar? (Ermeni tehciri için de, şöyle bir düşünürsek gözyaşı dökmemek mümkün mü?)

Şimdi buradan bakarak söylüyoruz bunları. Ama tarihî şartlar ne olacak, diyeceksiniz.

Herhâlde tarih böyle bir şey... Vuruş, ölüm, hasret, göç... Şimdi "medenî" dünyada olanlar tarihten geride mi?!

Mübadeleyi anarken, birbirimizi başka gözle görmeyelim. Sehl-i mümteni ustası Yunus gibi söyleyeceğim:

"Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz."

Yazarın Diğer Yazıları