MİT'çilere bugün zırh giydirildi; ya yarın?!

Bugün büyük ihtimalle, MİT müsteşarına koruma zırhı giydirilecek ve varta atlatılacak. Varta ne idi?
Özel yetkili savcının MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yanı sıra emekliye ayrılmış eski Müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Âfet Güneş, iki de MİT’in İstanbul Bölge Müdür yardımcılarının sorguya çekilmek istenmesiydi.
Eğer sorguya çekilselerdi muhtemelen tutuklanmaları için mahkemeye sevk edileceklerdi ve muhtemelen de tutuklanacaklardı. Çünkü savcı Sadrettin Sarıkaya, mahkemeden sorguya gelmedikleri için polis zoruyla getirilmeleri yönünde karar çıkartmıştı. Bu kararı veren hâkimdir. Savcı, bu kadar hassas konuda, nasıl olsa önümüze çıkanı tutukluyoruz, bunlar da tutuklansın diye bir neticeye varamaz. Elinde herhalde “kuvvetli deliller” vardır.
“Devlet”in manevrası görülen bazı faaliyetleri, savcı doğrudan suç sayabilir. Bu “manevralar”ın devletin sırrı olup olmadığı mahkemede ortaya çıkardı. Devlet sırrı olunca bir şey yapamazdınız zaten.
Varta şimdilik atlatılıyor. “Kişiye özel” kanun MİT Müsteşarını (dolayısıyla Başbakanı) kurtarıyor.
Ya yarın ne olacak?
Hükûmetler ilelebet kalmıyor... İnsanlar doğar büyür ölür...
Devletler kurulur, gelişir ve çöker.
Hükûmetler de öyle... Kurulur, bir müddet sürer, sonra yıpranır, yerine bir başkası gelir. O geriye dönük defterleri karıştırdığında, hatalar, ihanetler, göz göre göre devletin uçuruma sürüklenmek istendiği görülür.
Ciddî bir devlette “hesap sorma” mekanizması her zaman işler.
Kimse gelip geçici kanunların ardına sığınmasın. Onun için, “şimdilik” koruma zırhına bürünenlerin kendi başlarına hareket etmediklerini ve kendilerine verilen talimatları uyguladıklarını delillendirecek belgeleri dosyalamaları lâzım.
H H H
MİT/Hükûmet PKK görüşmelerinde ciddî hatalar yaptıklarını kabul etmek zorundadır.
Israrla üzerinde durduğum bir mesele, PKK’nın palazlanmasına bu görüşmeler yol açmış mıdır, açmamış mıdır?
Ben açmıştır, diyorum.
Daha önce söylediğim gibi, 2003’ten beri yazdıklarımı alt alta koyuyorum, devletin içinde neler olup bittiğini bilmediğimiz hâlde, akıl yürütemeyen, basireti bağlanmış idarecilerin, şehit cenazelerinin dört bir yana nasıl dağıldığını görmedikleri/görmek istemedikleri çok bâriz karşımıza çıkıyor.
Bu suç mu, değil mi?
Alenen suçtur.
Muhalefet milletvekillerine de şaşıp kalıyorum... Bu hataları insan bir dosyalar, hükûmetin gözünün içine sokar ve: “Kastın neydi arkadaş!” diye sorar!

***

Bizim bilmemiz gereken çok çok önemli bir husus MİT’le PKK arasında imzalanan mutabakat metnidir.
Bazı gazetelerde, bazı sitelerde bunlar yayınlanmıyor.
Eğer bu mutabakat metni doğruysa sorguya çekilmek istenen yeni ve eski MİT’çilerle, hükûmetin başı doğrudan sorumludur.
Oslo görüşmelerinde, MİT, Abdullah Öcalan’ın “Devlet”e teslim ettiği “Yol Haritası” saçmalamalarını Oslo’ya veya Salahaddin’e (Barzanî’nin karargâhının bulunduğu şehir) götürüp PKK Kandil şeflerinin önüne koymuşlar: biz mutabıkız, buyurun siz de mutabık kalın demişler. Konuşma metinleri orada burada yayınlandı. Hakan Fidan’ın Âfet Güneş’in PKK şefleriyle samimiyetleri o derecedeydi ki, sanki dostlar arasında kahvehane sohbeti yapılıyor.
Kısaca söyleyeyim: Mutabakat metni, PKK’nın devlet içinde devlet kurmasına izin veriyor.
İki soru:
Bir: Yukarıda söylediklerimin özeti olarak, PKK’ya görüşmeler sırasında neden müsamaha gösterildi? Elimizdeki bütün mutalar bu müsamahayı gözler önüne seriyor. Bunun bir bedeli olmayacak mı?
İki: Mutabakat antlaşması imzalandığı hâlde neden ipler koptu?
Bunlar açığa çıkmadan halkın kuşkuları giderilemez.

Yazarın Diğer Yazıları