Misak-ı Millî zamanıdır!
ABD, İngiltere ve Fransa'nın, dün Şam yönetimine saldırmadan bir gün önce R. T. Erdoğan, "Son izlenimlerimize göre bölgede havanın yumuşaması gibi bir durum söz konusu." demişti.
Ancak, Batılı ortaklar kararlıymış. Dediklerini yaptılar ve Şam yönetiminin hâkim olduğu alanları bombaladılar. (Reis "geleceği" göremedi! Ona olağanüstü vasıflar yükleyenler üzülmüşlerdir. "Yumuşamış gibi" demesi Yine olağanüstü vasıfçılar için bir teselli... "İhtimal"den bahsetmiş oluyor!)
Şunu hepimiz kabul edelim: Artık Suriye'nin bütünlüğü söz konusu değildir! "Suriye'nin bütünlüğü" ısrarı, Rusya ve İran'a, "Alın bu topraklar sizin olsun!" demektir.
Suriye ile, ne Rusya'nın, ne İran'ın sınırı var. İran'ın kaygısı Şiacılıktan. Irak'ta da tek güç aslında İran. Irak'ta Şia Sünnîlere göre fazla ama Suriye öyle değil; Sünnîler Şia'dan daha çok. Şam yönetiminin varlık göstermesi düşünülemez. Rus uçakları olmasa, Ruslar bütün şehirleri yıkmasalar, bütün halkı çoluk çocukla katletmeseler, Şam nasıl tutunacak?!
"Eski Suriye" ile en uzun sınıra biz sahibiz. Hem Irak'ta, hem Suriye'de olanlar bize tesir ediyor.
Açık yazacağım... Bu kaosta bön bön bakamayız. Teşhisi R. T. Erdoğan koymuştur. Daha 19 Ekim 2016'da "Misak-ı Millî" üzerinde durmuştur. Muhtarları toplamıştı. Bu konuşmasını çok önemsiyorum. Diyor ki:
"Misak-ı Millî niye rahatsız ediyor? Misak-ı Millî'yi gündeme getiren Gazi Mustafa Kemal. Neden rahatsız oluyorsunuz. Burada bir tarih yok mu? Burada bir milletin geçmişi yok mu? Onun için de bunu da öğrenelim bilelim dün neydi bugün ne? Bunu birileri anlamak istemiyor! Ama anlayanlar var hamdolsun. [Burada Devlet Bey'e teşekkür ediyor.] (...) Kurtuluş Savaşı'na girerken hedef Misak-ı Millî'ye sahip çıkmaktı. Biz 780 bin metrekareye, 20 milyon metrekarelerden geldik. 2016 yılında 1923 psikolojisiyle hareket edemeyiz. Biz o tarihteki konumumuzu korumak üzerine kuramayız."
R. T. Erdoğan muhtarla hitabından bir yıl sonra 10 Ekim 2017 günü, "Atatürk'ü Anma Töreni"nde Misak-ı Millî'den bahsetmişti:
"Biz Misak-ı Millî'mize yeniden sahip çıkmak zorundayız diyorum. Eğer o hudutlar içinden ülkemize saldırılar oluyorsa buradan buyurun devam edin deme lüksümüz yoktur. Gereğini, gerektiği şekilde yapma zorunluluğumuz var. Fırat Kalkanı Harekâtı budur, İdlib'de yapılmakta olan budur. Açıklıyorum, Afrin'de yapılmakta olan da budur. Orada olanlar bizim akrabamız, onların değil. Öyle ise akrabalarımızın hukukuna da sahip çıkmak zorundayız."
Kendi hedeflerimizi gözetmeliyiz.
İran'ın, Rusya'nın Suriye'de ne işi var?! Şam yönetimi biraz düşünse, Türkiye ile bütünleşir.
Misak-ı Millî sınırlarımıza doğru yürümezsek kendimize ihanet etmiş oluruz.
Enes Demir'in "Yeni Belgeler Işığında Vazgeçilemeyen Topraklar Misâk-ı Millî" kitabı (Post Yayınları, 440 s.) gerçekleri ortayla koyuyor. Enis Demir'in Osmanlı Arşivi'nde yaptığı araştırmaya göre; Rakka, Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü'l-Arab, İdlib, Halep, Afrin, Azez, Cerablus, Deyr-i Zor, Sincar, Telafer, Zaho da Misak-ı Millî sınırları içine giriyor.
"İmkân ve şerâit" müsaitken sırtımızı dönebilir miyiz?!