Milliyetçilik zayıflarsa...
Milliyetçilik, bir millet ve devleti koruma doktrinidir. Tehlike gördüğü yerde uyanır toplumu harekete geçirir, tehdit ortadan kalkınca -millî bütünlüğü- tahkim etmeye döner.
Onun için devletin bekası, milletin birliği açısından milliyetçiliğin önemi büyüktür. Bir yerde devlet veya millet hedef alınacaksa önce onun koruma ideolojisi olan milliyetçilik hedef alınır. Milliyetçiliğin dağıtıldığı yerde millet en önemli güvencesini kaybetmiş demektir.
Son yıllarda milliyetçilerin planlı bir şekilde dağıtılarak etkisizleştirildiklerini görüyoruz. Kimi iktidar nimetlerine ortak edilerek -millî refleksleri- yok edildi. Kimileri bölünerek yahut birbirine düşürülerek millî meselelerden uzaklaştırıldı. Millet ve devlet tedrici olarak milliyetçilerin gündeminden düşürüldü.
Ülkeye dalga dalga sığınmacı geliyor, cılız tepkilerin dışında güçlü bir ses yükselmiyor. Suriye'nin kuzeyinde Birleşik Kürdistan'ın bir ayağı devletleştiriliyor, iktidar ortağı milliyetçi parti seyrediyor. Okullarda, sağlık kurumlarında sığınmacılar birinci sınıf insan, Türk vatandaşları beşinci sınıf insan muamelesi görüyor kimse biz bu ülkenin neyiyiz diye sormuyor.
Geçen gün gazetelere düşen bir haber ülkenin ne hâle geldiğini gösteren önemli bir örnekti. Bazı okullarda öğretmenler, 30 öğrencim vardı, bitime on gün kala baktım on öğrenci daha ilave olmuş ve hepsinin notları en yüksek puandan verilmiş. Üstelik bu isimlere müdahale yolu kapalı olduğu için sistemden düşürme veya silme imkânımız da yok, diye yakınıyorlardı. Düşünebiliyor musunuz, hocalarının hiç tanımadığı derslerde hiç görmediği öğrenciler on günde mezun oluyor, bu vatanın çocukları ise senelerce okumak zorunda kalıyor. Sosyal medyada buna skandal dediler ama bu skandaldan çok daha ağır bir durum.
İngiltere sığınmacılarını Ruanda'ya gönderdi, iki gün sonra Türkiye, Ruanda ile turizm iş birliği anlaşması imzaladı. İngiltere'nin postaladığı sığınmacılara Türkiye kapılarını açtı. Batılıların rahatı, konforu bozulmasın diye onların sorunları buraya ithal ediliyor.
Ekonomiden ise hiç bahsetmiyorum. Türkiye gittikçe daha yaşanmaz hâle geliyor. Büyük ümitlerle İngiltere'den getirilen Mehmet Şimşek'in şimdiye kadar yaptığı tek şey vergi salmak oldu. Buna bir de büyük ekonomist diyorlar, vergi salarak iktidarın, daha doğrusu Sn. Erdoğan'ın bozduğu dengeleri düzeltmek için ekonomist olmaya gerek yok. Bunu bir ilkokul mezunu da yapabilir.
Daha birkaç gün önce Kenya gibi dün özgürlüğüne kavuşmuş bir ülkede yeni vergilere karşı Kenya halkı sokaklara döküldü. Kimseye sokağa çıkın demiyorum ama bu kadar tepkisizlik millî reflekslerin kaybıdır. Ekonominin faturasının millete değil, Erdoğan ve AKP'ye kesilmesi gerekir. Suç kiminse ceza da ona verilmelidir.
Bu sessizlik, bu tepkisizlik milliyetçiliğin ve milliyetçilerin nasıl etkisizleştirildiğinin göstergesidir. Türkiye, Türkiye milleti adı altında kabileleştiriliyor. Bazı yerlerde Türkçe giderek bir cürüm gibi konuşulmaması gereken bir dil haline getiriliyor. Vatan sadece askerle korunmaz, asıl korunması gereken bu milletin dili, kültürü, birliği, bayrağı ve üniter yapısıdır. Bunlar da ancak milliyetçiliğin kanatları altında korunabilir.
Onca yanlışa rağmen güçlü bir millî tepki ufukta görünmüyor. Milliyetçi parti ve liderler -millî menfaatleri- şahsi çıkarlarının önüne aldıklarına dair inandırıcılıklarını kaybettiler. Hiç birinin toplumu seferber edecek güç ve itibarı yok. Daha kötüsü böyle bir önceliklerinin olduğuna dair bir emare de yok. Bir ülke için asıl beka sorunu milliyetçiliğin çökmesidir. Bu dağınıklık bitmediği takdirde bu kutsal vatan gerçek bir korumadan mahrum kalacaktır. Gelin nefislerinize değil, inançlarınıza, fikirlerinize uyun, bu ülkeyi millî dirençten mahrum bırakmayın.