Kara bir gün
Türkiye elbette PKK teröründen kurtulmalıdır. Bunun yöntemi, on binlerce insanın ölümüne sebep olmuş bir katilin önünde diz çökmek değildir. Çözüm sürecinde Kandil, Öcalan’ı dinlemeyeceğini söylemişti.
Buna rağmen süreç, Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun diye sürdürüldü. Devletin PKK’yı muhatap alması bölgede PKK’ya mesafeli olan aşiretleri de PKK’nın kucağına itti. Bölücü parti, oyunu yüzde 6’dan yüzde 13’e çıkardı. Çünkü süreçte bölgeye özerklik verileceği propaganda edilmişti. Şimdinin anlı şanlı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan görüşmelerde merkezin yetkilerinin önce valilere sonra belediyelere devredileceğini Apo ve arkasındakilere müjdelemişti.
Bu, devletin bütünlüğünden vazgeçip özerk bölgelere geçişti. Etnik hareketler için özerklik ara bir duraktır, nihai hedef bağımsızlıktır. Nitekim PKK, hedefinin büyük Kürdistan olduğunu defalarca açıkladı. Ona destek olan yazar-çizer takımının PKK ülkeyi bölmek istemiyor lafları tamamen tepkileri azaltma, toplumu uyutma maksadına matuftur.
Bahçeli’nin “Apo gelsin Meclis’te konuşsun” lafı bana Süleyman Nazif’in işgale karşı kaleme aldığı “Kara Bir Gün” isimli yazısını hatırlattı. Bahçeli ile geçen her gün, her saat gerçek ülkücüler ve boynunu bu yalana kaptırmayanlar için kara bir gün oldu. Ama bu açıklama artık onun da ötesi bir onur ve şereften uzaklaşma ifadesidir.
Apo, PKK’yı lağvetmek istiyorsa, lağvedebilir, bunun için Meclis’i kirletmeye, şehitlerimizin mübarek ruhlarını incitmeye gerek var mı? Niçin Meclis? Bu, Öcalan’a siyasi bir kimlik vermek, on binlerce PKK kurbanının mezarına bevletmektir.
Beni en çok inciten, siyasi öngörülerinde bin defa yanılmış bazı isimlerin, bunu devlet aklı diye nitelemesidir. Aynı isimler, çözüm sürecine de davul zurna eşliğinde devlet aklı demişlerdi. Sonu yüzlerce askerimizin, polisimizin şahadeti oldu. Şimdi yine cırcır böceği gibi ötüp duruyorlar. Çözüm sürecinin bedelini ödeselerdi bugün böyle rahat rahat konuşamazlardı. Bugüne kadar Bahçeli’nin altı çizilecek, ülkenin herhangi bir derdine derman olacak ne fikri oldu? Bir tane bile örnek verilemez. Tek başarısı, milliyetçileri birbirine düşürüp, milliyetçilerin iktidarına engel olmasıdır. Ağzından çıkan laf’ların hangisi bu ülkenin selameti’ne olmuştur? Eline tutuşturulan konuşma metinlerini bile Prompteri kaçırdığında şaşırıp kalan arkasını getiremeyen biri hangi devlet aklına sahip olabilir. Düşüne düşüne bulabildiği çözüm Apo’yu Meclis’te konuşturmak oldu. Diğer yandan, Apo denen hainle hangi konularda anlaşıldığını bilen var mı? Devlet aklı yalanıyla süreci destekleyen zevat, içeriği bilinmeyen bir sürece destek istiyor.
Apo idamdan kurtarılırken de devlet aklı demişlerdi. Bunun ülkeye, terör mücadelesine ne faydası oldu. Apo yaşatıldığı için örgüt de yaşadı. Daha doğrusu örgüt yaşasın diye Apo yaşatıldı. Her şey bugünler içindi. Ülkeyi yönetenlerin uzağı görecek çaplarının olmaması ülkeyi bu duruma getirdi.
Sn. Erdoğan, “bu imkânı kişisel hesaplar uğruna harcamayalım” diyor. Tepki koyan insanların bundan ne kişisel kazançları olabilir? Milletvekili mi olacağız? Bir daha CB’mi seçileceğiz? İhale mi alacağız? Bizimkisi vatanseverliktir. Bizimkisi ülkeye sahip çıkmaktır. Kişisel hesap peşinde koşanlar bellidir. Terör sorununu çözmekle CB olmanın veya kalmanın ne alakası var ki her çözüm sürecinde bu konu pazarlık meselesi ediliyor. Çözüm sürecinde PKK’ya verilecek tavizler karşılığında Cumhurbaşkanlığı isteyen kimdi? Şimdi de yine aynı pazarlık masasına bir defa daha CB olmak için anayasa değişikliği getirilmiyor mu? Bir daha seçilmekle terör ve bölücülükten kurtulmanın ne ilişkisi var?
Rahmetli Yazıcıoğlu, “bu ülkeyi terör örgütleri bölemez, ama milliyetçileri ikna ederlerse bu ülke bölünür”, demişti. Bunun ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Kim ne yaparsa yapsın, biz ikna olmayacak, Öcalan’ı şehit kanları üzerinde yürütmeyeceğiz