Milliyetçiler etkisizleştirilince...

Çember daralıyor... ABD ve Batılı güçler, Türkiye'nin etrafını kuşatmaya devam ederken, elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. İstiyoruz ki biri çıksın ve iyi bir politika geliştirip Türkiye'yi adım adım kuşatıp sardıktan sonra istediklerini alıp bölgeden gidecek olan Amerika'ya dur diyebilsin.

Ama yok...

Ne muhalefet o güçte, ne de iktidar kendi sarmalını aşıp hepimizi düzlüğe çıkaracak dirayette.

Muhalefetin milliyetçi kanadı MHP ise kendi sarmalı içinde boğuluyor. Yönetimin yarattığı bir açmazın içinde... Kendi sorunlarını çözecek liderlik ve buna dayalı akılcı yönetimi yok. Meğer, Bahçeli ve ekibi, Türk milliyetçiliğini yıllardır kontrpiyede (rölantide) tutmuş, aynısını devam ettirmek istiyor.

Türk milliyetçiliği ne ölsün ne canlansın ne de söz sahibi olsun ülkenin kaderine hükmetsin. Mümkünse varlığını belirli bir çizgide olayları dışarıdan seyrederek devam ettirsin... Bir çeşit yarı etkili siyasi aktör olarak kalsın politikasına kurban gittiğimizi, ne yalan söyleyeyim, birkaç yıl önce yeni fark ettim.

Uyutulmuşuz...

Ayıktığımda, "Türkiye'de rejim değiştirilsin" çığlıkları havada uçuşuyordu. Ülkenin ordularına kumpas kurulmuş, din adamları paralelleşmiş devlet içinde devlet haline gelmişti.

"N'oluyor bu da neyin nesi" diye düşünürken, meseleyi, Bahçeli'nin aymaz politikalarının tek düzeliğiyle ilişkilendirince anladım ki birileri, bizi etkisiz eleman olarak eylemsiz durumda tutuyor. Gelişen olaylar karşısında duraksamamız için Bahçeli'nin sert, ağır, ağır olduğu kadar da şiddetli demeçlerine muhatapları gıkını çıkarmıyor. Çünkü Bahçeli, bu sertliklerle milliyetçilerin gazını alıp, havasını aşağı indirerek durumu dengelemiş oluyor.

1 Kasım, ardından 7 Haziran politikalarından sonra mesele artık görünür hale geldi. Ve ayıkan herkes Bahçeli'den hesap sormaya başladı.

Geldiğimiz durum ortada.

Türkiye'nin geldiği durum ise içte onlarca şehit, dışta sürekli kuşatılan bir Türkiye manzarasıdır.

Evet! PKK, Özcan Yeniçeri Hoca'nın önceki günkü yazısında belirttiği gibi Türkiye içinde bir kere daha yenilmiştir. Ancak Amerikan güdümünde yol almaktadır. Çok daha önemlisi gittikçe uluslararasılaşmakta ve terör örgütü olmaktan çıkarılacak noktaya doğru ilerlemektedir. Çünkü artık Amerika'nın Suriye'deki askerleri haline gelmiştir.

ABD, PKK meselesinde Birinci Dünya Savaşı'ndan kalan politikaları sürdürmektedir. 1991'den itibaren Orta Doğu bölgesinde varlığını sürdürmekte olan Amerika, aslında Kandil'i hiç yalnız bırakmadı. Bunun böyle olduğunu İncirlik'ten gönderilen uçaklardan atılan yardımların fotoğraflarından biliyoruz. Kaç kere haber yapıldı. Şehit olduğuna inandığımız Eşref Bitlis olayının gerisindeki gerçeklikten de hatırlıyoruz. Çünkü Eşref Paşa da bu belgeleri ABD'lilere göstermiş, kendilerini uyarmıştı.

Öte yandan 1917'de ABD Genelkurmayının raporlarında yazılan stratejinin o günlerden bugüne uygulandığını pek çok vatansever yazar belirtmektedir. Irak'tan Akdeniz'e bir boru hattı kurulması fikri de bize yabancı değil. Kısacası bugünkü hesabın dünden planlandığını herkes biliyordu. Ancak politikasını buna uygun kurmadı. Özellikle Davutoğlu ile birlikte üretilen Suriye politikaları en başından buna hizmet etti.

Meşhur Büyük Orta Doğu politikaları, bugünkü kuşatmanın ta kendisiydi.

Kaç kere yazdık.

Bizim dışımızda da pek çok vatansever aydın, gazeteci ve politikacı bunları önceden haber verdi. Ancak hükümet tınmadı... Kendi bildiğini okudu. Hatta "Şimdi biz, Büyük Orta Doğu politikalarının eş başkanıyız" diye dönemin başbakanı övündü bile...

MHP yönetimi bizi pasifize ederken, AKP iktidarı da bugünkü duruma getirdi. Bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanının ABD'den şikâyet etmesi boşuna... Sayın Bahçeli'nin de AKP'den yakınması anlamsız...

Yazarın Diğer Yazıları