Mesele üç-beş kuruştan çok daha önemli!
Ülkenin gündemi günlerdir 25 kuruşluk market poşetleri. Yasaklanmasını destekleyenler, desteklemeyenler... Parayla satılmasının kime kazandırdığını tartışanlar... Parayla satılan poşetlerin üzerinde reklam olmasını etik bulanlar ve bulmayanlar... Herkes bu konuyu tartışıyor, üzerine capsler, espriler yapıyor...
Bildiğiniz gibi, AB uyum süreci kapsamında hazırlanan Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği uyarınca, 1 Ocak 2019 itibariyle naylon alışveriş poşetleri tüketicilere 25 kuruştan satılmaya başlandı. Düzenlemeye göre, plastik torbaları tüketiciye ücretsiz veren işletmelere, para cezası uygulanacak.
Evet, konu uzun tartışmaları gerektirecek kadar önemli. Plastik poşet üretiminde kullanılan naylon, 1935'te üretilmeye başlandığından beri, tam 84 yıldır çevrenin en büyük düşmanı olan insanın, çevre katlindeki baş aracı. Nitekim tamamıyla kimyasal ürünlerle üretilen, geri dönüşümü oldukça zor olan (4 asır doğadan yok olmuyor) bir madde. 1962 yılında torba üretiminde kullanılarak İsveçli bir mühendis tarafından patenti alınan plastik poşetler, 1970'lerde Avrupa'da, 1980'lerde ABD'de yaygınlaştıktan sonra, 1990'larda ülkemizde de büyük bir kolaylık olarak tüketiciye sunuldu. Fileleri, kese kağıtlarını Yeşilçam filmleriyle hatırlanan bir nostalji malzemesi haline getiren plastik poşetlerin zararları o gün konuşulmuyor; salt sağladığı kolaylıklardan bahsediliyordu. Son birkaç yıldır ise, en azından eğitimli veya bilinçli çevrelerde sık sık plastiğin zararını vurgulayan, file kullanımına dönüş çağrısı yapan söylemler duyuluyordu.
Poşetlerin parayla satılması naylon tüketimini azaltacaksa, elbette ki iyi bir düzenleme. Hatta geç kalmış bir düzenleme olduğu dahi söylenebilir. Şimdi ise önemli olan naylon kullanımını azaltma amacına yönelik düzenlemelerin geliştirilerek yaygınlaştırılması.
Bu geliştirme düzenlemeler için de devletin yapılan eleştirileri dikkate alması elzem.
Eksik kalan hususlar
Öncelikle, amaç doğayı korumak olarak açıklandığından, markete gittiğimde gözlerim çevre dostu torbalar aradı, ancak aradığımı bulamadım. Her zamanki plastik poşetlerin paralı olmasından başka değişen bir şey yoktu. Bu açıdan öncelikle getirilmesi gereken düzenleme kesinlikle, tüketiciye paralı plastik poşetlerin yanında farklı alternatiflerin sunulması zorunluluğu.
Bununla birlikte, kullanımı azalsın diye marketlerde parayla satılmaya başlanan plastik poşetler, fiş kesilmeden satış yapılan pazarlarda aynı yoğunlukta kullanılmaya devam ediyor...
Ayrıca marketlerde alışveriş bitiminde satılan plastik poşetler paralı iken, meyve ve sebze alırken kullanılan plastik poşetler halen ücretsiz. Dolayısıyla yapılan düzenleme tüm plastik poşetlerin kullanımında azaltma yapmadığı gibi; tüketicilerin market içindeki ince poşetlerden fazla alarak meyve sebzesinin yanı sıra, aldığı diğer ürünleri de o poşetlerle taşımasının önünde bir engel yok.
Madem çevrecilik adına bir adım atıldı, her bir kalemin etraflıca düşünülmesi gerek.
Ayrıca plastik poşetlerin para ile satılması zorunluluğu yerine, kese kağıdı veya file kullanımı zorunluluğu neden getirilmiyor? Neden plastik üretiminin sınırlanması yoluna gidilmiyor? Sadece poşette değil, kullandığımız tekstilden mobilyaya hatta gıda ambalajına kadar pek çok üründe plastik kullanımı yaygın. Üstelik söz konusu bu ürünlerle daha çok temasımız olduğundan (özellikle gıda ambalajları) yalnızca çevre değil, beden sağlığımız için de tehlike oluşturuyorlar.
Plastik kaynaklı çevre problemlerinin etkili olmasını istiyorsak, başta geri dönüşüme önem vermeliyiz. Üstelik yalnızca plastik de değil; cam, metal, kağıt geri dönüşümünün sağlanabilmesi de oldukça önemli...
Yine eğitim, yine eğitim!
Bize medeni bir gelişme gibi gelse de, işin aslı tam da öyle değil. Plastik torba kullanımını yasaklayan ilk ülke sanılanın aksine gelişmiş ülkeler değil; bu hususta öncü Bangladeş. Plastik torbaların sel felaketlerinde su tahliye kanallarını tıkadığının fark edilmesiyle 2002 yılında yasaklanmış. 2017'de de aynı yasak Kenya'da getirilmiş.
Gelişmiş ülkeler bu tarz problemleri, eğitim yolu ile çözmeye yöneliyor... Sorunu, amacı sahiplenmeyi zorlaştıran yasaklarla değil; eğitim yoluyla halletmek bireylerin hedefe istekli olarak odaklanmasını sağlayarak çok daha etkili sonuçlar veriyor. Bu açıdan fiyat odaklı tartışmaları bir kenara bırakıp, bu düzenleme ile ne hedeflendiğinin, plastiğin kısa ve uzun vadede zararlarının neler olduğunun bireylere öğretilmesi gerekiyor. Konu, toplumsal farkındalık meselesine çevrilmedikçe, kalıcı çözümler elde etmemiz çok zor.
Pazar günkü yazımda şiddet meselesini tartıştık, temeli eğitime dayandı; bugün çevrecilikten bahsediyoruz, yine önce eğitim diyoruz. Eğitim önemli. Tüm sorunlarımız, çözümü eğitimde buluyor. Bunun için eğitimi salt matematik, fizik, kimya olarak değil, bireylerin yaşam kalitesini ve huzur ortamını sağlayan bir kaynak olarak görmeli; bu şekilde uygulayacak eğitim politikaları geliştirmeliyiz, ezberci ve kalıcı olmayan bilgilere dayanan politikalar değil...
İşte ancak o zaman, yalnızca bizim değil çocuklarımızın, torunlarımızın ve tüm yeni neslin geleceğini etkileyen bir hususta salt "25 kuruşa" odaklanmak yerine; plastiğin zararları ve çevrenin korunması üzerine tartışıyor olurduk.
Günün sözü:
Önce doğruyu bilmek gerekir, doğru bilinirse yanlış da bilinir. Ama önce yanlış bilinirse, doğruya ulaşılamaz. Farabi