Lirizmi ve sembolizmi en iyi kullanan iki şair: Külebi ve Dıranas'ta kadın -2-

Aşk duygusunun yücelttiği davranışın en güzel örneklerden birini "Fahriye Abla" şiirinde çocukluk yıllarında kendisinde kuvvetli iz bırakan bir genç kızı adeta realist hikayeye özgü bir yolla betimleyen Dıranas vermiştir. Bu davranışın bir örneği de Külebi''nin komşusu bir kız için yazdığı:

Bir komşumuzun da kızı var

Gece gündüz türkü söylüyor,

Ya doktor ya mühendis diyor da

Başka bir şey demiyor.

deyişinde görülür.

Yürekten yüreğe kurulan bir köprü olan sevgiyi kimi zaman:

İnsanın sevdası on beşinde

Horoz şekerlerine, güneşlere benzer

deyip gelip geçici heveslerin ilginç bir yansıması olarak aktaran Cahit Külebi''nin kimi dizeleri:

İşte Sivas''taki ilk göz ağrım

Kalın sesli, kalın dudaklı, esmer

İşte yumurta gibi soyulmuş, beyaz

Bursa''daki komşumuzun kızı.

Cins tavuklar gibi sevimli, kurnaz.

İşte Berlin''deki 38''de

Sevinç doluydu, cömertti bir zamanlar

İşte İzmir''dekiler, bir değil, beş değil.

Gelip dizildiler sıra sıra.

Narin, vefasız hepsine meyil

Duymuştum deli gibi bir ara

biçiminde olan "Eski Bahçe" şiiri gelip geçici sevgilerin öyküsünü sergiler. "Süt"teki:

Ben senin hasretinle

Yanar dururum ömrüm boyunca.

Tanrıdan sonra yurdum,

Yurdumdan sonra sen varsın,

biçimindeki dizelerle yüklü "Helâl" şiiri de yurt sevgisiyle birleşmiş sevi şiiridir.

Külebi''de sevgili:

Sadakati seyrettim gözlerinde

Yıllarca sabrı tahammülü.

dizelerinde dile getirildiği gibi yaşamın zorluklarının paylaşıldığı bir bakıma gerçek dostluktur.

Adamın Biri''ndeki "Hikâye" adlı şiiri, aşk ve yurt sevgisini birlikte veren en güzel şiirlerindendir. Eşine yazdığı bu şiirin ilginç bir öyküsü vardır. Bu öyküyü, Cahit Külebi şöyle anlatmıştır:

"Eşimle ara sıra sudan sebeplerle münakaşa ediyorduk. Yine bir gün benim inatçı tabiatım yüzünden, eşimle kavga ettiğimiz gece, içim içime sığmıyor, vicdan azabı çekiyordum. Kendimi suçlu buluyordum. Haksızlık etmiştim. Sabaha kadar uyuyamadım. Masamın başına oturup bir çırpıda Hikâye şiirini yazdım.

Eşim sabahleyin masanın üstündeki şiiri görünce eline aldı. Niye yazdın bu şiiri diye sordu. Tartıştık, kavga ettik ya dedim. Kavga ettiğimiz için mi deyip güldü. Barışıp, Hikâye şiirini okuyarak okula gittik."

Sevgiyi her yönüyle işlemiş, kadını da her yönüyle şiire sokmuştur, diyebiliriz Külebi''ye. Onun şiirlerinde bir bakarsınız anne, bir bakarsınız eş, bir bakarsınız sokak kadını görünümündedir kadın.

Yeşeren Otlar''daki "Kayıp Sevda" şiirinde "Nerde evvel zaman içindeki aşklar" diyen Cahit Külebi, aynı şiirde, "Bir sevişmek kaldı romanlarda" deyip bugünün aşklarını çok yüzeysel bulduğunu belirtir.

Aşk konusunda "idealleştirme" bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatında da doğaldır.

"Fahriye Abla" şiirinde Fahriye Abla bir semboldür. Şair Fahriye Abla''ya duyduğu özlemin yanında kendi çocukluk günlerine de özlem duymaktadır. Çocukluk günlerine duyulan benzer özlem Külebi''de de ön plandadır.

Külebi, "Günler Bana Bir Hikaye Anlattı" şiirinde günlük telaşları, içinde bulunulan durumu sergiler.

"Geçen gün bir kadın gördüm,

Kucağında bir çocuk vardı.

Yüzü kehribar rengindeydi.

Ne oldu sana bebek dedim

N''oldu da böyle zayıfladın?

Çocuk yüzüme bakıp güldü."

derken, doğayla özleştirdiği kadının ve çocuğun rengi de Anadolu bozkırlarının rengi gibidir. Külebi''nin ustalığı betimlemelerindeki bu güzellikten gelir. Külebi, kadına duyduğu aşktan söz ederken Anadolu insanını ve doğayı dolaylı anlatımlarla dile getirip aşkı ve sevgiyi işlemiştir. Sosyal bir duruş sergileyip kadından çok, Anadolu kadınından söz etmesiyle dikkat çeken;

Tarla çapalarken güneş altında;

Karanlık odalarda tütün dizerken

Yanıp sönerdi ıslak ıslak

Yeşil tütün rengindeki gözleri

gibi deyişleriyle yaşam mücadelesi veren kadını anlatan ve şiirlerinin önemli bir bölümü kadınlar üzerine olan Külebi, bir şiirinde: "Ben öldükten sonra bu mısralar kadınlara yadigar olsun" diyerek kadınların sanatı içindeki yerini işaretlemiştir.

Kadınla doğayı özleştiren Külebi''deki bu tavır Dıranas''ta da sezilmektedir. Aralarındaki ince fark Külebi''nin Anadolu kadınının var olma mücadelesini dizelere aktarması, Dıranas''ın ise kadın güzelliğini biraz daha ön planda tutmasıdır.

Doğaya tutkunluğuyla bilinen Dıranas''ın şiirlerinde temel yapıyı oluşturan asıl kavramlar aşk ve güzelliktir. Dıranas, sevgilinin güzelliğini doğanın güzellikleri ile birleştirmekte ve öyle tasvir etmektedir. Doğa unsurlarıyla sevgiliye olan aşkını dile getirmektedir. "Serenad" adlı şiirlerinde:

Geldim işte mevsim gibi kapına

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,

Ben aşkımla bahar getirdim sana

bu durum, açık bir şekilde görülmektedir.

Dıranas, "Bahar Şarkısı" adlı şiirinde yine aynı kavramları, farklı bir anlam dünyası içinde dile getirmektedir.

Gözlerin kararan yollarda üzgün

Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün;

Süzülüp akasya dallarında gün

Bu dizelerde, şair sevgilisinin güzelliğini doğadaki unsurlara benzeterek anlatmaya çalışırken sevgi ve doğa sevgisi değerini birleştiren ve yansıtan kavramları kullanmaktadır.

Balad adlı şiirinde sevgiliyi anlatan şair, sevgilisine seslenerek sonsuza dek onu bekleyeceğini söylemektedir.

Görüldüğü gibi hiç bir edebi gruba girmeyen, unutulmaz şiirler yazan Ahmet Muhip Dıranas da, şiirlerinde Külebi gibi aşk, doğa, kadın temlerini sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü bir biçimde oya gibi işlemiştir.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin unutulmaz simalarından Külebi''nin ölüm yıldönümü 20 Haziran, Dıranas''ın ise 21 Haziran''dır. Her iki üstadın da ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Yazarın Diğer Yazıları