Kur'ân'da 'sağ' ve 'sol'

Ak Parti kadroları üzerinde büyük emeği olan yedi ciltlik tefsirin yazarı Ali Bulaç'ın Kur'ân'da "sağ" ve "sol"un nasıl geçtiğine dair bana gönderdiği açıklamasının ilk bölümünü dün vermiştim. İkinci ve son bölüm:

"Bu açıdan sağ partileri tercih edip de haksızlıklara, sınıf çelişkilerine, sömürüye karşı çıkmayan, aksine kendisi de böylesine adaletsiz bir sosyo-ekonomik düzenden yararlanan kişi modern tanımlamalara göre "sağcı" addedilse de, ayetlerin işaret ettiği ahiretteki gruplaşmada "sol kategori"de yer alacaktır. Aksi de mümkündür. O hâlde Kur'ân terminolojisinde "sağ ve sol" sahih iman, salih amel, adalet, yüksek ahlâkî tutum ve ma'ruf olana karşı olumlu veya olumsuz tutumla belirlenir. Kur'ân'ın sağ'ı olumlu, sol'u olumsuz kullanması anlamlıdır. Latincede sol meş'ûm, uğursuz, eski Almancada eğri; sağ ise, kibar ve imtiyazlıdır. Yeni Zelenda'da yaşayan Maorilere göre, iyiyi ve kutsalı, sol taraf profan ve şüpheliyi simgeler. İngilizcede sağ anlamına gelen "right" hak ve doğru, sol anlamına gelen "left-harded" ise acemi, sinsi, entrikacı demektir. Cehenneme inen yol sola bükülür, Tevrat'a göre "Rabbin sağında sevgili kullar oturacaktır". Araplar da kadim zamanlardan beri sağ yanı hayra, sol yanı şerre izafe etmişlerdir.

Sağ ve sol'un sembolik anlamda kullanıldığı başka alanlar da vardır. Hz. Peygamberin birtakım fiilî sünnetleri öyledir. Meselâ; -kişi doğuştan solak değilse- yemek sağ elle yenir, mescide sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır vs. Bunlardan amaç, sevabı yanında Müslümanın günlük hayatına belli bir disiplin, bir düzen kazandırmaktır. Örnek olarak, bir topluluk kapalı bir yere gireceği zaman, sağdan girmesi sünnettir. Bu, fakir-zengin, soylu-az soylu ayırımları ortadan kaldırıcı, terbiye edici bir uygulamadır. Peygamber'in kendisi bile bazen, başta veya sağda olmadığı için ashâbından sonra kapalı yere girmiş ve sadece boş bulduğu yere -bu yer aşağıda olsun, üst yerde olsun- oturmuştur. Bu sünnetten de hareket edilerek Müslümanların "sağcı" olduklarını söylemek mümkün değildir.

Teknik açıdan da "Ashâbü'l-Yemîn" ve "Ashâbü'ş-Şimâl" sağcı ve solcu, diye tercüme edilemez. Kur'ân da sağcı solcu, dememiştir. Kıyâmette Müslümanın bir sembolü olarak bilinen bu âyet, doğrudan ekonomik ve ideolojik bir fonksiyonu ifade etmiyor. "Ashâbü'l-Yemîn: Sağ Ehli", "Ashâbü'ş-Şimâl: Sol Ehli" demektir. Bu bir izafet terkibidir. Meselâ "ateş ehli" kastedilen "Ashâbu'n-Nâr"ı, "ateşçi"; Hıristiyan ve Yahudileri kasteden "Ehl-i kitab"ı "kitapçılar" olarak tercüme edemeyiz. Kaldı ki Araplar sağcıya "Yeminiyy", solcuya "Yesariyy" derler. Yesariyye ve yeminiyye birer kavramdırlar. Kur'ân'da yeminiyy ve yesariyy geçmez. Peygamber Efendimiz (s.a.)'in hiçbir hadisinde de bu anlamda sağcı ve solcu tasniflerine rastlanamaz.(Bkz. Ali Bulaç, Çağdaş Kavramlar ve Düzenler, s. 178-184.)

Her iki sınıf insanın durumuyla ilgili vurgu, olayın büyüklüğünü, önemini anlatmak içindir. Sağ ehli cennete gireceklerdir, vurgu ile cennetliklerin karşılaşacakları ödülün güzelliğini ve büyüklüğünü; sol ehli ise cehenneme sürüleceklerdir, vurgu bunun korkunçluğunu anlatmaktadır.

Bazı tefsircilere göre, sağ ehli ahirette Allah'ın nuru altında ilerleyenler, sol ehli bundan mahrum kalanlardır. Bu görüşte olanlara göre Hadid (57) sûresi 12 ve Tahrim (66) sûresi 8. ayetleri bu tefsiri desteklemektedir. Müslümanların kendilerine layık görebilecekleri isim "Müslüman"dan başkası değildir: "O (Allah), sizi 'Müslüman' olarak isimlendirdi." (22/Hac: 78) "Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve 'ben Müslümanlardanım', diyenden daha güzel sözlü kimdir?"(41/Fussilet, 33)."

Yazarın Diğer Yazıları