'Kült'e Çankaya’da köşk!

İmralı duruşmalarında Abdullah Öcalan’ın psikolojisini anlamaya çalıştım. Öcalan kurnazdı. Belki kendisine hak etmediği misyonu, kendi tapınıcıları değil, Türk devlet yetkilileri vermişti. O bunu fark eder etmez, Kenya’dan getirilişinde uçakta ve yerde, hemen öldürüleceği korkusuyla, “Emrinizdeyim. Benim annem de Türk” gibi, yalvarır ifadelerini artık dengeleme, belli bir seyir içinde tutma gerektiğini anlamış, kendisine atfedilen abartılı misyonun hakkını vermek istemişti. Daha doğrusu o “kedi” pozisyonuna geçmiş, “fare”yi istediği gibi hoplatacağını düşünmüştü. Heyhat! “Fare”yi istediği gibi hoplatıyor. Sadece kör bağlılarının değil; hiçbir yerli değeri olmayan, sadece kışkırtmak, sadece yıkmak isteyen, gövdesiz, ama sesleri yüksek kesimin de “tapındığı” bir “mit” hâline gelmişti. Buna tek sebep Öcalan’ı hiçleştirmeyi başaramayan, devleti yöneten politikacılardır. Adamı törenle getir, törenle bir ada tahsis et; bir dediğini iki etme, sonra “Hadi militanlarına söyle çekilsinler” de!
Mantığınız alıyor mu!
Bütün konjonktür PKK’nın lehineyken, yine görüşmeye başladılar. Görüşen insan karşısındakinin mutlaka bir şeyler isteyeceğini hesap ederek görüşür. Öcalan almadan niye versin! PKK’nın silâhı bırakmasını, sınır dışına taşınmasını istiyorsun... Mümkün mü?
1999’daki İmralı duruşmalarında, Öcalan’ın bir kere “açık” verdiğini gördüm. Bu da asıl planını ortaya koymaya yetiyor, yüzündeki maskeyi indiriyordu. Mahkeme Başkanı Mehmet Turgut Okyay sordu:
“Size kahramanca direnin diye kim telkin etti?”
Öcalan: “Kardeşim, yakınlarım, sen şöyle diren kahramanca, böyle diren... Süt dökmüş kediye dönmüşsün, dediler. Bütün sözlerimi özgür irademle söylüyorum. Şehit ailelerinden özür dilerken, barış ve kardeşlik için söyledim”
Öcalan, böyle konuşurken, şehit yakınları, şehitlerin resimlerini kaldırıp Öcalan’a gösterdiler. Konuşurken yalnız hâkimlere bakan Öcalan bu defa yana dönünce şehit ailelerini gördü... Sinirli bir hâlde: “TeCe de 25 bin kişiyi öldürdü” dedi.
Gerçekten süt dökmüş kediye dönmüş Öcalan birden kaplan kesilmişti. Okyay müdahale etti: “Benimle muhatap olacaksınız!”
Öcalan’ın hemen siniri geçti, eski hâline döndü. (A. Tekin, İmralı’daki Konuk)
O zaman, PKK’lılar bile Öcalan’ın teslimiyetinden endişe etmişler, bunca yılın “emeği”ni boşa mı çıkaracak endişesine kapılmışlardı. Demek ki, yakınları vasıtasıyla mahkemede “kahramanlık” etmesini istemişlerdi. O verdiği açıkla aslında ne yaptığını da anlatmış oluyor; “endişeye mahal yok” demeye getiriyordu.

***


Dün “barış görüşmeleri” dedikleri aracılı görüşmelerden bahsetmiş, Öcalan’ın avukatı hiç akla gelmeyen isimleri “aracı” diye sıralamıştı. İçlerinde Alev Alatlı bile vardı. Hatta kendisiyle röportaj yapan bütün gazeteciler de “aracı” pozisyonuna sokulmuşlardı. Sonra Alev Alatlı, bunları yalanladı. Öcalan ve tarafı daireyi mümkün olduğu kadar geniş tutuyordu.
“Aracılar”dan “savaş”tan, “görüşmeler”den bahsedilince, gazilerin ve şehit yakınlarının öfkesi, avukatların itirazı ayyuka çıkmış, bir gazi takma bacağını havaya kaldırarak: “Bu bacağın hesabını kim verecek” diye bağırmıştı.
İşte gelinen nokta... PKK’nın bütün talepleri bir bir yerine getiriliyor. Daha da verecekler. Sıra Öcalan’a Çankaya Köşkü’nün yanında bir “kandilli köşk” yaptırmaya mı geliyor?

Yazarın Diğer Yazıları