Kötü adamlar ve korku imparatorluğu
Yerel seçimlerden önce ülkeyi karıştırmak için kendisi dâhil birçok siyasetçiye suikast yapılacağını söylemişti Melih Gökçek... Hatta başına bir şey gelmesi durumunda açılması için oğluna beş mektup bıraktığını duyurmuştu... Aynı taktiği bir önceki seçimde de yapmıştı... İki seçimdir Gökçek’i vurmayı beceremeyen bu suikastçılar nerede? Bu sözler üzerine her hangi bir savcının ihbar kabul edip açtığı soruşturma veya devam eden mahkeme var mı? Yok!..
Gezi olaylarını ‘faiz lobisi’ organize etmişti!.. Hükûmet’e göre bu bir kalkışmaydı, darbe teşebbüsüydü, Türkiye’nin milyarlarca doları uçup gitmişti... Devleti yönetenlerin “İşte bu faiz lobicisi” suçlamasıyla mahkeme önüne çıkarabildikleri bir kişi veya örgüt var mı? Yok!..
Başbakan’ın “Duvarlara zulüm 1453’te başladı diye yazdılar, işte zihniyet bu, işte bu” diye gündeme getirdiği ve propaganda malzemesi olarak iyi kullandığı bu alçakları bilen, gören, tanıyan var mı? Yok!..
“Câmide içki içildi, görüntüler var” diye iyi yaygara koparmışlardı... Kameralarda böyle bir kayıt veya çıplak gözle gören var mı? Yok!.. Bu olaya en yakından şahitlik etmesi gerekenler imam ve müezzindi... Onlar da “Hayır, içki içilmedi” dediler... Hâlâ görev yerleri o câmi mi? Yok!..
Ankara için kritik yerel seçime iki gün kala güya CHP mitinginden dağılan bir grup halk otobüsünün içindeki başörtülü kızları camlara vurarak taciz etti... Görüntüler tek kaynaktan organize biçimde Kanal A, Beyaz Tv ve Ülke Tv gibi kanallarda ‘şok, şok, şok’ anonslarıyla döndürülmeye başlandı... Başkent’in ortasında yaşanan bu olayla ilgili bir polis müdahalesi, savcı takibi veya açılmış bir dâvâ var mı? Yok!..
Kabataş’ın görüntüleri bankoydu!.. ‘Yarı hayvan’ şeklinde canlı türleri, bir partilimizin başörtülü gelinine ve bebeğine karşı acımasızca saldırmışlardı!.. İşi daha da dramatize etmek için “Anne korkudan sütten kesildi” sosu katılmıştı... Bizim bildiğimiz bu kişiler var olan görüntüyü yarım dakika bile bekletmezlerdi... “İnfial olmasın diye yayınlamıyoruz” dediler... Önce aylar, sonra yıl geçti... Var mı böyle bir görüntü kaydı? Yok!..
Kitlelere korku salarak yönetme tekniğinin ince örnekleri bunlar... Bir yandan ekonomik endişeler pompalıyorsunuz “İstikrar bozulmasın, biz gidersek aç kalırsınız, maaş bile alamazsınız” şeklinde... Diğer yandan ise hem mağduriyet edebiyatınıza güç katıyor, hem de ‘pusuda bekleyen zalim’i vurgulamaya yarayacak bir propagandayı hayata geçiriyorsunuz...
Turgut Özal bu ‘korkutma stratejisi’ni iyi kullananlardandı... Sürekli 12 Eylül öncesini hatırlatmış, “Ben gidersem, 12 Eylül öncesine döneriz” havası yaymıştı... Bu hava öyle etkili olmuştu ki, siyasî yasakların kaldırılması referandumunda ‘evet’i savunan Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş cephesine karşılık ‘hayır’lar yüzde 49.84 çıkmıştı... Turgut Özal tek başına partisi ANAP’ın genel seçim oylarının üzerinde oy toplamıştı...
Heyula üreterek ‘eskiye dönme’ korkusu yayan günümüz iktidarının, “Başörtüsünü yasaklarlar, camileri ahır yaparlar, adliyeye dinsiz ve mezhepçi hakim ve savcıları koyarlar, bankaları boşaltırlar” gibi sürekli tekrarları bu amaca hizmet ediyor...
Toplumda korku ve gelecek endişesi meydana getirerek, kendi politikalarına daha kolay destek toplamak, ortalama kitlelere tartışma zemini bırakmadan kabullenmeyi sağlamak tipik bir Hitler taktiği... ‘Düşman’ genellemelerinin tam tanımının olmaması, muğlak bırakılması, kitlelerin kendi algı düzeylerine göre bu düşmanı tanımlaması ve kendince tedbir alması bu taktiğin bir diğer ayağı...
‘Korkutma’nın etkili bir silah olabilmesi için kitlelerde ‘korku’ikliminin hâkim olması gerekiyor... ‘Korkacak yığınlar’ın kaybedecek şeylerinin olduğunu sanmaları ya da var olanı fark etmeleri şart... Bu strateji başarılı olduğunda insanlar iktidara sahip çıkmanın aslında kendilerine sahip çıkmak olduğunu düşünüyorlar ve sorgusuz sualsiz saf belirliyorlar...
İşte meçhul suikastçılar, Kabataş’ta buhar olan yarı hayvanlar, câmide ruhlara karışan âlemciler, seçim öncesi gözü dönen tacizciler, darbeci faiz lobicileri, duvarlara güya zulmün başladığı tarihi yazarak Başbakan’a pazarlama malzemesi veren ‘görünmez tipler’ işte bu fonksiyonu üstleniyorlar...
Gerçek olup olmamaları, toplumda giydirilen korkudan çok daha önemli değil!.. Vurur geçersin, gerçek uçar, ‘kutsal korku’ kalır!.. ‘Evlerinde zor zaptedilen yüzde 50’ bir yiğitliğin değil, o korkunun birikimidir!..