Komşularımızı tanıyor muyuz?

Biz İran’ı şimdi Şiî İslâm İnkılâbından ve ABD ve İsrail’e kafa tutan tavizsiz tavırlarıyla biliyoruz. Tarihinden, edebiyatından ne kadar haberdarız?
20. yüzyılın iki büyük inkılâbı vardır: Rusya Çarlığında Bolşevik (Komünist) İnkılâbı ve İran Şahlığında Şiî İslâm İnkılâbı...
Komünistlerin iktidarı ve emperyalizmi insan hayatına göre uzun, devletler hayatına göre kısa sürede yıkılıp gitti. Zaman ne getirir bilinmez ama insan fıtratına aykırı bir rejimin ayağa kalkması mümkün değil. (Diğer ülkelere göre bizim komünistlerimiz çok inatçıdır; Ruslar yapamadıysa biz yaparız havasındalar ve hâlâ taraftar toplayabiliyorlar ve hâlâ silâhla halkı ayaklandıracakları iddiasındalar. Aklı başında birileri çıkıp bunlara nasihat etmelidir. Çok tehlikeli bir yoldalar ve insan hayatı söz konusu... Yine şu olsunlar bu olsunlar ama silâh da neyin nesi! Orada burada bomba patlatıp insanlara ve kendilerine zarar veriyorlar.)
Humeynî Harekâtı 34 seneyi devirdi İran’da... İnkılâbın özünde “din” olunca, akan sular duruyor. Rejim nereye kadar devam eder, kestiremiyorsunuz.
Rusya da, İran da diğer ülkelere göre bizim için ayrı özelliklere sahip...
Biz komşularımızı yeteri kadar tanımıyoruz.
Hangimiz Rusya’nın tarihini okuduk?
Hangimiz İran tarihini biliyoruz?
İki ülkenin tarihi bizimle iç içe. Üstelik iki ülkenin edebiyatının bize derin nüfuzu var.

***


Prof. Dr. Nimet Yıldırım’ın “İran Edebiyatı” kitabından bahsedeceğim. Emek verilmiş bir eser, 592 sayfa (Pinhan Yayınları, 0212 259 27 60).
Prof. Dr. Nimet Yıldırım, birinci dereceden kaynaklara girmiş. “İran Edebiyatı” incelemesinin özelliği İran edebiyatının İslâmî devreye kadar olan kısmın anlatılmasıdır. Farsça işlenmiş bir dil ve yazılı metinlere sahip. Bu dönem 652 yılına kadar devam ediyor ki bu tarihten sonra artık İslâmiyet, Farslar arasında yayılmaya başlamıştır. Birden bire herkes ben Müslüman oldum diye ortaya çıkmıyor... Eski İran edebiyatını 652’den sonra belki bir yüz yıl daha beriye getirebiliriz.
Eserin birinci bölümünde İran dillerinin tarihî evreleri veriliyor. Farsçanın önce İbranî, sonra Mani, ardından Pehlevî, en son Yeni Farsçanın alfabesiyle yazıldığını öğreniyoruz.
İkinci bölümde Fars menşeli kavimler ve edebiyatları anlatılıyor. Bunlar Aryanlar, İlamlılar, Medler, Ahamenişler, Selevkiler, Eşkaniler; buraya kadar olan topluluklar milâttan önceye aittir. Sasanîlerle (224-652) Milâttan sonraya geliniyor.
Medler de Fars kavimleri içinde... Ne imiş?
Medler Farsmış!
1999’da İmralı’da A. Öcalan muhakeme edilirken, malûm kişinin avukatları savunmalarını dava üzerine değil, ideolojileri üzerine kurmuşlar ve Medlerden uzun uzun “tarihimizin kökü” diye bahsedip durmuşlardı. Yanlış hatırlamıyorsam, Medler bölümünü Aysel Tuğluk okumuştu. O bildiğiniz Aysel Tuğluk!

Yazarın Diğer Yazıları