Kökten halledilebilir mi?
Resul Tosun dostumuzun "Cemaatler ve tarikatlar denetlenmeli!" (Star, 11 ve 12 Ağustos), başlıklı yazıları ses getirdi. "İslâmî hassasiyeti" olan bir gazeteci-politikacının cemaatler ve tarikatlar için denetleme istemesi şaşırtıcıydı.
"Denetleme" (murakabe), aynı zamanda kanunî zemine de işarettir. Biri, tarikat şeyhiyim, cemaat lideriyim, diye posta oturmuş, etrafına adam toplamış. Denetlemekten bahsedebilir miyiz? Biraz düşünürsek tuhaf olduğunu anlarız. Bu toplanmaların nereye varacağı kestirilemez. Elbette "velî" sıfatını taşıdığını düşündüğümüz, dinî kimliğiyle hürmeti kendiliğinden getiren "muhterem" insanlar için söyleyecek bir sözümüz olamaz. Ama bir örgütlenmeye gidilmesi şüphe doğurur. Ve her zaman açıktan, gizli takibatı kaçınılmazdır.
Bu takibat maalesef, geçmişte, dine tavır olarak görülebilecek mahiyette idi. "Din" eksenli tartışma işte burada başlıyor.
"Din" tartışma konusu olmaktan çıkarılmalıdır. "Laiklik" deyince asıl ne anlaşılması gerektiği üzerinde durulmalıdır. Daha doğrusu "laiklik" kavramını kullanmak ne derece doğru? Mütedeyyin insanların farklı anlamayacağı bir kavram üzerinde mutabık kalmalıyız, diyeceğim ama öyle bir zemine evrildik ki, "din eksenli" hareket edenlerin ne kadar "Kur'ânî" olduklarının tartışıldığı bir devirde, neyi nasıl adlandıracağız? Yine de tartışmazsak, içimizden konuşursak, birbirimize farklı bakar, aynı topraklarda ayrı ayrı gettolara kendimizi hapsederiz.
Resul Tosun ilk yazısında bir yaraya parmak basıyor:
"Kimi cemaatler/tarikatlerin ve hayır kurumlarının yanı sıra helal haram kaygısı olmayan kimi kuruluşlar da vatandaşın kurbanını ya da kurban derisini elde etmenin rekabeti içindeler. /FETÖ'nün dini hizmet yapısıyla yabancı istihbaratların kuklası olduğu ve kendisine yapılan bağışları da yerinde kullanmadığı ortaya çıkınca bütün cemaatler töhmet altında kaldı./ FETÖ sırf bu yönüyle bile İslami faaliyetlere en ağır darbeyi indirmiş oldu./Hem dindarlar her cemaate şüpheyle bakar oldu, hem de din karşıtları arasalar bulamayacakları bir argümana kavuştular."
Resul Tosun, cemaat ve tarikatların denetlenmesine dair ikinci yazısında, Anayasa'nın dibacesinin (önsözünün) ve "İnkılâp kanunlarının korunması"na dair 174. maddenin değiştirilmesini teklif etti.
Diyanet'in "gizli" ibareli cemaat ve tarikat raporu üzerinde duracaktık. Cumhuriyet dönemi tartışmalarında, tekkeler ve zaviyelerin kapatılması "tarikatlar ve cemaatler" meselesini hep su üstünde tutmuştur. Tekkeler kapanınca, tarikatlar da yasak kategorisine girdi. Bunun dayanağı olarak da M. Kemal'in sözleri gösterildi. Peki M. Kemal, Nutuk'ta ne demişti? Bunu aslıyla ortaya koyan olmuyor. M. Kemal diyor ki (Nutuk'ta bu sözlerin altı çizilidir):
".. bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, akvâmın cehlinden [milletlerin cehaletinden] ve taassubundan istifade ederek bin bir türlü siyasî ve şahsî maksat ve menfaat temini için dini âlet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, dâhil ve hâriçte mevcudiyeti, bizi, bu zeminde söz söylemekten, maatteessüf, henüz müstağnî bulundurmuyor [ortadan kaldırmıyor]. Beşeriyette, din hakkındaki ihtisâs ve vukûf, her türlü hurâfelerden tecerrüd ederek [tecrit olunarak], hakikî ulûm ve fünûn nurlarıyla musaffâ [süslenmiş] ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesadüf olunacaktır."(Nutuk, 1927, s. 506).
Şu cemaat/tarikat meselesi kökten halledilemez belki ama, bir yol bulunmalı. (Önemli. Devam edeceğiz.)