'Kızılelma'nın alerjik etkileri!'
Erol Kılınç, yazar, araştırıcı... Nesiller yetiştiren Ötüken Neşriyat'ı, Nurhan Alpay'la omuzlayıp bugünlere getirenlerden...
Erol Kılınç, İstanbul Ülkü Ocakları'nın da ilk başkanlarındandır. "Damla Damla Yaşadıklarım" kitabında Ülkücü Hareket'in geçmişine ışık tutar.
Erol Kılınç, "İslâmcı" kesimin keskin kalemlerinden birinin "Kızılelma" başlığıyla yazdıklarını "samimiyetsiz" görüyor. Yazısını kısaltarak köşeme alıyorum:
"... Kızılelma ve A. Dilipak!... Bunlar birbiriyle ülfetleri olmayan iki şeyi ifade ettiler yıllar boyu... Ancak bu sıra Afrin hareketinde bir Mehmetçiğin dile getirdiği ve milliyetçiliğin en esaslı damarını ifade eden 'Kızılelma' ile, bu kelimenin zihinlerde uyandırdığı şanlı imaj, 'millî' olan her şeye karşı alerjisi olanları nasıl da rahatsız etti! (...)
Kızılelma hakkında A. Dilipak birçok doğruları öğrenmiş. Fakat, kelimenin başından, sonundan tutup başka taraflara çekmek için çabaladığı ne kadar belli oluyor... "Ülkücüler tarafından kullanılan bir kavram iken bir anda dindarlar tarafından da sahiplenilerek dinî bir muhteva kazanmış"... Behey gafil! Fetihten önce Osmanlı akıncılarının, yeniçerilerin ve pâdişahların 'Kızılelma'ya giderüz!' dediklerini işte sen de tespit etmişsin; bu, 'dinî muhtevadan' yoksun bir anlam mı taşıyordu? (...) Yazdığın yazının bundan sonraki paragraflarına kaydettiğin şeyler hep bu eski Osmanlı kaynaklarının verdikleri bilgilerden alınma doğru şeylerdir; bunlar dahi bizzat yazının başındaki hazımsızlığın yalanlayıcısı durumundadır. Ama kimyandaki bozulma, şu cümlede de devam ediyor: "20. yy. başlarından itibaren İttihat Terakki dönemindeki Türkleşme, İslamlaşma, muasırlaşma şeklinde özetlenen 3 tarzı siyaset anlayışının bir sonucu olarak "Türkleşme"yi seçen aydınlar, 'Kızılelma' idealini Türk dünyasının ihyası ve Turan ülküsü şeklinde ve yeniden canlandırmaya çalıştılar."
Behey gafil! 20. yy. başında tartışma konusu yapılan üç tarz-ı siyaset, Türkleşme, İslamlaşma ve muasırlaşma değildir; Osmanlıcılık, İslam Birliği (Panislamizm) ve Türk Milliyetçiliği (Pantürkizm/Panturanizm) fikirleridir. (...)
Onun karıştırdığı üçleme, yine Ziya Gökalp'ın formülleştirdiği Türk Milliyetçiliğinin üç temel hedefidir: Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Muasırlaşmak...
Onun Milliyetçilikle ilgili hazmedemediği o kadar çok şey var ki, yazısının sonlarında dahi hâlâ 'Akçura, Gaspıralı İsmail ve Gökalp gibi Türkçülerin elinde Kızılelma dinî ve evrensel karakterinden uzaklaştırılarak 'seküler' bir anlam kazandı ve 'ulusal kimlik' arayışının sembolü oldu' demekten kendini alamıyor! (...) Kızılelma'nın onun beyin kıvrımlarına bir türlü uymadığını anlamış olmalı ki, sonunda "Fırat Kalkanı'nda değil de Afrin operasyonu sırasında bu kavramın bir şekilde yeniden hayat bulması çok ilginç." diyor ve devam ediyor: "Fikirler tohum gibidir. Uygun zaman, toprak ve iklimde filizlenir. Kızılelma da toplumun şuuraltında var olan bir kavram ki, ideolojik ve politik grupların kalıpların dışında [acaba dışında mı?] toplumun şuuraltında varlığını koruyup, uygun zaman ve zeminde filizlenebiliyor."
Evet, o toplumun şuuraltında, yazar hazmetmemiş olsa da, asırlarca önceden beri vardır; bu, Türklüğün genlerinde mevcuttur; bilesin! 'Yaşanan olaylarla birlikte, bugün daha fazla evrensel, daha fazla dinî bir anlam taşıyor.' diyor ki, bu da bir hazımsızca laf gevelemesidir. (...) Kızılelma dün ne ise bugün de odur."