Kızıl horoz, ak horoz!
Sükrullah, Özbeklerin ünlü şair ve yazarlarındandır. Taşkent’te kendisiyle görüşmüştüm. Şunu anlamaya çalışıyordum: Şükrullah, Stalin dönemini de yaşamış ve zulümden nasibini almıştı. Niye hapse atılıyorlar?
Komünistlerimiz gücenmesinler! En çok neyle suçlanmış insanlar biliyor musunuz: “Milletimiz” deseniz, “vatanımız” deseniz zaten suçlusunuz da “halkımız” deseniz yine suçlusunuz. “-mız” var ya... O “-mız” aidiyetinizi belirtiyor ve “milliyetçiliğiniz” açığa çıkıveriyor. En acısı: Neye karşı “milliyetçilik” le suçlanıyorsunuz: Sovyetler’e karşı!
Ülkemizde milliyetçiliğe karşı çıkanlar, Sovyetler dağılmadan önce, cihanşümul komünizm ideolojisine bürünmüş “ince politika”nın “kurban”ı olmuşlar ve “milliyetçiliği” hasım görmüşlerdir. İslâmcı geçinenler “milliyetçiliğe” karşı çıkanların (dinsiz dahi olsalar) her adımını “kutsadıkları” için sen milliyetçiysen, onlara göre, “zehir” saçıyorsun, demektir. Allah’tan Prof. Dr. Hayrettin Karaman, bölünmeye karşı “fetvası”nı verdi! “Kemalizmle de mücadele edeceksek birlik içinde mücadele edelim, bir nebze milliyetçi de olalım!” demeye getirdi de -şimdilik- sustular.
***
Taşkent’te eziyet çekenlerin en eskisinin Şükrullah (1921 doğumlu) olduğunu söylemişlerdi. Bir de ihbarcılardan bahsediyorlardı. Artık hayatta olmayan “ihbarcı” tanınmış bir yazarı da bulmuştum. Kesinlikle benimle görüşmek istemedi. Şükrullah çok rahattı ve bahçeli evinde beni ağırlamıştı.
1951’den 1954’e mahpusluk hayatını anlatan “Kefensiz Gömülenler” kitabı Türkiye Türkçesine de aktarılmıştır. (Aktaran: D. Ahsen Batur, İtil Yay., 0212 514 45 73, 197 s.)
Kitabı okuyunca insanların canlı canlı mezara gömüldüklerini görüp dehşete düşüyorsunuz.
Sözü nereye bağlayacağım? Şu satırları okuyun, sonra söyleyeceğim:
“Kapı açılıp içeriye 70 yaşlarında, sakallı, uzun boylu bir ihtiyar girdi... Meğer zavallının bütün suçu, Harezm’deyken bir gün horoz dövüştürürken birisi yanına yaklaşıp: ‘-Kimin horozu galip gelir? Kızıl olanı mı, beyaz olanı mı? Sen hangisini tutuyorsun?’ diye sorduğunda: ‘-Görünüşüne bakılırsa beyaz olanı kızıl olandan daha güçlü. O yenecek. Ben beyazı tutuyorum’ şeklinde cevap vermesiymiş. Onun bu sözünden sorgu zabiti şu neticeyi çıkarmış:
‘Aslında Harezm şahı Cüneyd Han’la akraba olduğum doğru. Bu yüzden ben horoz dövüşünü fırsat bilerek kızıllardan, Sovyet hükûmetinden memnun olmadığımı, onlara kıyasla Çar idaresi daha iyiydi, binaenaleyh er geç beyaz ordu galip gelecektir demek istedim.’ Zabit bunları yazıp kendisinden imzalamasını istemiş.” (s. 93).
***
Türkiye’de “demokrasi” var, değil mi?
İnsanların beş yıldır neyle suçlandığını bile bilmeden hapiste tutulmalarını nasıl izah edeceğiz? Müyesser Yıldız meslektaşımıza geçmiş olsun diyorum. 16 aydır suçunun ne olduğunu bilemeden dört duvar arasında kaldı!
Mahpusların hatıraları yayınlandıkça nice “kızıl horoz, ak horoz” hikâyesi okuyacağız!