Kıyasıya bir tenkit

Aşağıdaki mektup beni kıyasıya tenkit ediyor. Biliyorsunuz, samimiyetle yazılmış mektupları, ne kadar tenkidî olursa olsun yayınlarım.

e-postayı gönderen bir öğretim üyesi. Hukuk dalında kitapları da var. Netameli günlerdeyiz... Adını vermeyeceğim. Mektupta bahsettiği isimleri de baş harfleriyle vereceğim.

"Arslan Bey merhaba,

AKP'yi eleştirirken ortaya koyduğunuz nesnelliği, ideolojik olarak taraf bulunduğunuz konularda gösteremiyor olmanız beni üzüyor. 12 Eylül öncesinde Marksist militanlar Filistin gibi otorite boşluğunun ya da uygun zeminin bulunduğu diyarlarda eğitiliyordu. Peki, komandolar nerelerde kimler (gladyo olabilir mi?) tarafından eğitiliyorlardı; çapraz ateş etmeyi (Abdi İpekçi suikastında olduğu gibi) nerede öğrenmişlerdi? Kuvayi Milliye bir halk teşkilatlanmasıydı ve gazeteci yazarlara yani kalem tutanlara veya Devletin savcılarına suikast yapmamışlardır. Sizin 'halk teşkilatlanması' diye sunduğunuz grupların eylemlerinden bazılarına dönemin Ülkü Ocakları başkanları dahi sahip çıkmadılar. Ama eylemleri yapanlar ülkücü olarak tanınıyordu. Örneğin TİP mensubu 7 öğrencinin eterle bayıltıldıktan sonra kafalarına ateş edilerek öldürülmeleri bir halk teşkilatlanması örneği olabilir mi? O. Ç., H. K., A. Ç. gibi isimlerin eylemleri ülkeyi koruma amaçlı eylemler olarak gösterilebilir mi? Ayrıca Devlet ordusu ve polisiyle taş gibi ayaktayken yapılmıştır bu eylemler. Ayrıca o dönemde Ülkü Ocakları Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu bu olayla bir ilgilerinin olmadığını, emri kendisinin vermediğini söylemiştir.

Alparslan Türkeş, Maraş olaylarından yaklaşık 4 ay önce TBMM'de yaptığı konuşmada, hükümeti uyarmış ve Maraş'ta tertiplenmek istenen olaylara dikkat etmelerini salık vermişti. Olayların içerisinden çıkan Ö. Ş. ismini siz benden daha iyi bilirsiniz tahmin ederim.

Demeye çalışıyorum ki: İdeolojik zıtlıklar ve gençlik ateşi taşıyan Türk gençleri manipülasyon merkezleri tarafından silahlandırılıp bir darbe ortamı yaratılarak TBMM'ye yaptıramadıkları Anayasa (aynı zamanda rejim) değişikliğini Kenan Evren'e yaptırdılar. Nasıl demişti Kenan Evren "iti kurda kırdırdık" mı demişti? Sonra ne yaptılar? Biliyorsunuz tarikatların önünü açtılar. Gerçek fail dün de emperyalist devletlerin istihbarat teşkilatlarıydı bugün de. Daha önemlisi onlar eylerken bizim istihbarat teşkilatlarımız ne eyliyorlardı. Onlar huylarından vazgeçmez ama bizim istihbarat teşkilatlarımızın ve karar vericilerimizin aynı hataları tekrarlamaması için neler yapılması gerektiğini konuşmak gerekir. Çünkü hatalar tekrarlanmasaydı 15 Temmuz yaşanmazdı.

Bence biz diplomalı orta yaştaki Türklere düşen en önemli sorumluluk, Türk gençlerinin bu tip tuzaklara sürüklenmesini önlemek için canımızın son damlasına kadar mücadele etmektir. / Selam eder, iyi çalışmalar dilerim."

***

12 Eylül Darbesi öncesi çok üzücü hâdiseler oldu. Allah bir daha o günleri yaşatmasın. 1975'te Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Marxist militanların vurduğu (Olayın hemen ardından bir grup arkadaşla biz de Gazi'deydik.) "Ülkücü" Alparslan Gümüş'ün cenaze töreni DTCF'nin ön avlusunda yapılmıştı. Annesinin "Oğlumu istiyorum!" feryadı hâlâ kulaklarımda çınlar ve her hatırlayışımda bana büyük acı verir. Marxist veya Ülkücü... Acı anaların acısı, babaların acısı, ailelerin acı ve asıl bu ülkenin acısı... (Yarın devam).

Yazarın Diğer Yazıları