Kıraathane Türkçesi!

Kıraathaneleri tartışıyoruz ama kıraathanelerde neler okunması gerektiğini tartışmıyoruz. Gençler gelecekler çay içecekler, kek yiyecekler... Hatta Tatar böreğinin bile tadına bakacaklar. Hem de bedava.

Önce "kıraathane" adını kaldıracaksın. Annesi soracak çocuğa: "Nereye gidiyorsun?" Çocuk çok rahat: "Kıraathaneye anneciğim." Anne birden telaşa kapılacak... "Ne kıraathanesi yavrucuğum. Doğru kütüphene!..."ye diyecek.

Kıraathane, zaman öldürülen, aylaklık mekânı. Herkesin aklındaki kıraathane bu.

"Okuma" deyince... Hangi Türkçeyle okuma aklımıza gelmeli? Türkçemiz çeşit çeşit. Uydurma Türkçe var... Yaşayagelen gelen Türkçe var... Televizyon Türkçesi var...

Dilimiz kökünden koparıldı... Ne kadar Arapçadan Farsçadan gelmiş, Türkçeye yerleşmiş, dilimizle bütünleşmiş kelime varsa atılmaya kalkışıldı. Ruha işlemiş kelimeler nasıl atılır?! Atıldı işte! Maalesef büyük mesafe alındı. Yerine konulan kelime atılan kelimeyi doldurabilseydi. Mümkün mü?

Yeni kitaplarda öyle kelimeler, öyle cümlelerle karşılaşıyoruz ki, inanın anlayamıyoruz. (Bizim gibi Türkçeye kafa yoranlar anlamıyorsa gerisini siz düşünün.)

Tarihî bağı olmayan, mana kazanmamış kelimeler zihni de boşaltır, ruhu da öldürür.

"Kıraathane" adından vazgeçilmelidir; "okuma evleri" türü bir ad bulunmalıdır.

Bırakın "okuma evleri"ni, siz her mahalleye kütüphane açın. Öğrenciler hem ödevlerini yapsınlar, hem ders çalışsınlar, hem arkadaşlarıyla iki çift laf etsinler. Belediyeler ne derece müdahil olur, bilemem ama, işi Kültür Bakanlığı üstlenmelidir. Her semte, her mektep çevresine çaylı kekli-Tatar börekli (Boşnak böreği de olabilir!) okuma salonları açmalıdır.

Çayın kahvenin parası da cüzi olmalı... İSAM'da meselâ, araştırıcılar devam ettiği hâlde, çayın, kahvenin fiyatı 20-25 kuruş gibi rakam.

Kıraathane-okuma evi dedik, nasıl Türkçe dedik... Türk Dil Kurumu'nun çıkardığı "Türk Dili" dergisinin son saylısının kapağı gözüme ilişti. Bu sayıda "Dilimiz Kimliğimizdir-Türkçeyi Doğru ve Güzel Kullanma" makale ve deneme yarışmasının sonuçları açıklanmış ve dereceye giren makaleler yayınlanmış. (Türk Dili, Yaşar Nabi Nayır'ın Varlık dergisiyle birlikte benim ilk göz ağrımdır. Lise, üniversite yıllarında düzenli takip ettim.)

Ödül alan bir makale Ömer Eski'nin. Başlığı: "Türkçenin Güzel kullanımı Açısından Çizgi Filmlerde Kelime Kadrosu ve Millî Şuur".

Ömer Eski pek girilmeyen bir sahayı ele almış ve çok da iyi etmiş.

Bir şeye dikkatinizi çekeceğim. "Öteki Türkçe"de (Nev-zuhur Türkçe de diyebilirsiniz.) bir başlık verilseydi "Türkçenin Güzel kullanımı Açısından Çizgi Filmlerde Sözcük Kadrosu ve Ulusal Bilinç" denirdi herhâlde.

Makale yazarı, "millî şuur" kavramanın "ulusal bilinç" şeklinde ifade edilebileceğini yazıyor ki, bu sözüne katılmıyorum. Yeni dil icatçılarının tesirini görüyor musunuz. Yazarı tereddütte bırakmış. ("İkilemde" mi deseydim!)

"Millî şuur"un gideceği yer ile "ulusal bilinç"in gideceği yer tamamen farklıdır.

Geçmişte çok yazdık. Şimdi buna girmeyelim. Makaleyi okumalıyız. Fırsat bulursam üzerinde duracağım.

Yazarın Diğer Yazıları