Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

Kim kime daha çok benziyor?

1960''lar ve 1970''lerde seküler Arap milliyetçiliği İsrail karşısında başarısızlığa uğradı. Dünyada "Ne Doğu, Ne Batı" diyen hareketler çıkmaya başladı. Üçüncü Dünyada bu hareketlerin en başarılısı ise İran İslam Devrimi olmuştu.

İran İslam Devriminin İslam Dünyasında biz dahil oldukça fazla yansıması oldu. Cezayir, ülkemiz gibi İslami harekete aşamalı izin vermedi ve iç savaşa düştü. Türkiye, uzun demokrasi geçmişiyle aşamalı bir geçişle 1960''larda başlayan Millî Görüş hareketine alan açabilmişti.

Seküler kesimde yine de her zaman "Türkiye, İran olmayacak" diye reaksiyoner bir söylem vardı. Bu reaksiyoner söylem, kendisini sivil toplum örgütlenmelerinde de bulmuştu.

2000''lerde AKP''nin "Ilımlı İslam" veya "Muhafazakar Demokrat" gibi kimliklerini vurgulamasıyla Türkiye''nin Malezya mı, İran mı olacağı çok tartışıldı.

Gelinen noktada Türkiye, İran''a giderek daha çok benziyor. Bunda da milat, 15 Temmuz sonrasında Türk siyasi sahnesinin şok doktrini ile yapılandırılması ile oldu. İran''da görev yaptığım sırada İran halkının çoğunluğu, Türkiye''nin adım adım İran''a benzediğini söylüyordu. İslami hareketin önünde tek başarılı olmuş hareket olarak İran İslam Devrimi görülüyor, İran ve Türkiye''nin benzer toplumsal dokusundan da hareketle İran''ın yaptığı birçok uygulamadan esin alınıyordu. İran''ı derinlemesine araştıran İran Araştırmaları Merkezi bile kurulmuştu. İran''ı iyi bilen arkadaşlarımızla kendi aramızda yaptığımız konuşmalarda ise AKP''nin İran''dan esinlendiği birçok politikadan kaynaklı olarak "Filmin sonu İran" diye birbirimize durumu özetliyorduk.

Neler mi çok benziyordu? İki rejimde de savunma sanayisi ve müteahhitlik yıldız sektörlerdi. İki rejimde de esnaf öne çıkarılıyordu. İki rejimde de tanzim satış mağazaları gibi uygulamalar vardı. İki rejimde de fiyat denetimleri yapılmaya çalışılıyordu. İki rejimde de ülkeden giden beyin göçüne açık kapı bırakılıyor, vasat fetişleştiriyordu. İki rejimde de ücretler asgari ücrete yakınsıyor, bir taraftan da eşitsizlik derinleşiyordu. İki rejimde de rejimin değerleriyle uyumsuz olan orta sınıf, dünyadan çok daha hızlı şekilde aşındırılıyordu. İki rejimde de otoriter politikalar kırsala daha hızlı sızıyor, kır değerleriyle kent kontrol altında tutmaya çalışılıyordu. İki rejimde de yurtdışına inanılmaz bir para kaçışı vardı. İki rejimde de kur, suni şekilde kontrol edilmeye çalışıyordu. İki rejim arasında önemli bir fark vardı. Türkiye ve İran aslında aynı devlet mantığına sahip olsa da, Türkiye''yi İran''dan ayıran güvenlik aygıtını besleyecek geniş doğal kaynaklara sahip olmaması, Türkiye''de verginin kamu gelirinde ve toplumsal sözleşmede önemli bir yer tutmasıydı.

AKP''nin HÜDA PAR''la ve Yeniden Refah Partisi ile Cumhur İttifakı koalisyonunda birleşmesi, Türkiye''nin İranlaşması tartışmalarını yeniden gündeme getiriyor. Başkanlık sistemine geçmeden önce istikrar olacak, Türkiye koalisyonlara mahkûm olmayacak deniyordu. Şimdi ise koalisyonlara mahkûm Türkiye''nin, %1''lik partilerin talepleriyle ne kadar uçlara savrulduğuna şahit oluyoruz. Bu durum, giderek daha fazla endişeli sekülerlere neden oluyor. Endişeli sekülerlerin gidebileni beyin ve sermaye göçüyle gitti bile. Geride kalan endişeli sekülerler gidişata tepki gösterse de, devletin ideolojik aygıtları ve gücüyle desteklenen veya göz yumulan İslami dalga, bu seçimi endişeli sekülerler için daha da önemli kılıyor.

Bu seçimin, Türkiye''nin İranlaşması sürecini hızlandıran veya durduran bir seçim olacağı kesin. Endişeli sekülerlerin nitelikli bir şekilde örgütlenmekten, reaksiyoner değil proaktif şekilde davranmaktan ve bu seçim için çok çalışmaktan başka şansı yok.

Yazarın Diğer Yazıları