Kim ateşkes isterse Taşnakçıdır!
İsrail, 1967'de, 6 günde Batı Şeria'yı, Kudüs'ü, Golan tepelerini, Gazze'yi, Sina yarımadasını aldı. 1973'te savaş 6 ekimde başladı ve 26 ekimde bitti. Biraz uzadı. Uzayınca araya Birleşmiş Milletler girdi, barış gücü girdi...
Azerbaycan, 27 yıldır, Ermenilerin işgalindeki topraklarını kurtarabilmek için büyük hazırlık yaptı diyebiliriz. Diplomatik yolla meselenin halli mümkün değildi.
Ermenistan önce temmuzda saldırdı. Sonra eylülün sonunda. Azerbaycan için büyük fırsat doğdu. Süratle Ermenistan'ın işgal ettiği topraklara girmeliydi. Bakıyorum, gönüllüler topluyor. Bu beni şaşırttı. Askerî talim görmemiş halktan insanlar cephede. Savaşın da kendisine göre bir sanatı var.
Şimdi cephede moralle ve askerî üstünlükle ilerliyoruz ama, uzadıkça birileri devreye girecektir. ABD seçim telaşında. Azerbaycan ile İsrail'in arasındaki alışverişler ABD yönetimini (Siyonistlerin hâkimiyeti malûm) biraz geride tutsa da nereye kadar? Amerika'da, Ermeni lobilerinin de bir ağırlığı var. Fransa zaten tamamen Ermeni diasporasına teslim. Rusya, kendi çıkarı için her zaman Ermenistan'ın yanında olmuştur. Artık bastıracaktır.
Türkiye, Azerbaycan'ın sonuna kadar gitmesini istiyor. Azerbaycan halkının da arzusu bu. İşgalde bir karış toprak kalmamalı. Ama iş uzadı.
27 yıldır güya Azerbaycan-Ermenistan arasında arabulucu olan Minsk Grubu (ABD-Rusya-Fransa yine devrede. (Üçü de dediğim gibi, Ermenistan'ı gözetir.) Cenevre'de toplandılar, ateşkesten bahsettiler. İlk söz Ermenistan'ın işgal ettikleri topraklardan çekilmesi olmalıydı. Azerbaycan ilerlerken kim ateşkesten bahsediyorsa, bilin ki, Ermenistan'ı kayırıyordur.
Azerbaycan'ın gönüllü askerlerine dikkat. Hemen hepsi, köyleri, şehirleri işgal edilenler, yakınları katliama uğrayanlardır. İntikam hırsı, aklı düğümler, gözleri bağlar. Sakın ola hazır Ermenileri bulduk, intikam alalım, demesinler. Askerin savaşı elinde silah olanla; halkla değil.
Dr. Mustafa Çalık'ın "Millî Kimlik, Milliyet, Milliyetçilik" kitabını okuma zamanı.(Mustafa
Bey selâm.) Bu eser bize çok şey hatırlatıyor, hatırlatmanın ötesinde öğretiyor. "Ermenileri Affetmek?!" başlıklı makalenin girişinden, bizim asaletimizi ve ruh hâlimizi tasvir eden bir bölüm alacağım:
"Köklü ve büyük milletler, 'ağlayıp sızlama'yı pek beceremezler. Kendilerine acıma ve acındırmayı küçüklük sayarlar. Bu sebeptendir ki, 'ağlama-sızlama edebiyatları' ya gelişmemiştir ya da yok gibidir.
Tarihin toplumsal hafızaya intikalinde veya toplumsal zâtiyetin tarihi algılamasındaki en ciddî meselelerden biri budur.
Zaman zaman, Ermenilerin 'ağlama edebiyatı'nın zenginliğinden etkilenip, 'niye bu konu hakkında biz de onlar kadar neşriyat yapmadık' tarzında kendi kendimizi lüzumsuz yere suçlarız. İşin doğrusu, yaşadığımız başka felâketlere dâir de geniş bir 'matem literatürü'müz yoktur.
Hattâ o kadar ki, onlarca seneden beri, tam bir çığırtkanlıkla yürütülmekte olan Taşnak propagandası karşısında Türklerin ekseriya sergileye geldikleri suskunluk, zaman zaman iftira ve isnad edilen soykırım suçunun 'ikrarı' gibi görülmüştür.
Bazan da 'Ermeniler hiçbir şeyi unutmadıklarına veya sürekli göz yaşı döktüklerine göre, demek ki asıl acıları onlar çektiler, Türkler ise unutamayacakları bir felâket yaşamadıkları için bu konulardan fazla bahsetmiyorlar' tarzındaki yorumlarla bizim o ağırbaşlı sükûtumuz, aleyhimizde bir karineye dönüştürülmüştür.
Hâlbuki, hakikat bu 'ucuz' karinede değil, ilk paragraftaki ruh asaletinde saklı..." (s. 188-189)
Hiçbir surette katliam yaptılar, dedirtmeyelim.