Kılıçdaroğlu 'sol' demiyor
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin son kurultayında 13 maddelik manifesto okudu. Ayrıca beş temel meseleden bahsetti. Beşincisini hatırlatacağım: "Beşinci sorunumuz toplumsal barış. Etnik kimlik üzerinden, inanç üzerinden siyaset toplumu kutuplaştırmış, bölmüştür. Bu ülkede 83 milyon bayrağımızın altında huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kimsenin yaşam tarzını sorgulamak bizim hakkımız mı?"
"Etnik kimlik" ve "inanç" üzerinden siyasetin karşı olduğunu açıkça söyledi ve 83 milyonu tek bayrak altında topladı.(Adını da koyalım: "Türk bayrağı")
Bu açıklamanın ardından "Kürt meselesi", "Arnavut meselesi", "Arap meselesi"; "Alevî meselesi", "Şiî meselesi", "Nusayrî meselesi" diyebilir miyiz?
Kılıçdaroğlu, sonra birinci hedeflerini açıkladı:
"Yeni bir anayasa ile güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme geçmektir. Bunun için öncelikle geniş bir toplumsal mutabakat sağlanacak, darbe hukukundan arınmış, gücünü milletten alan yeni bir anayasa yapılacaktır."
Halkımız, Saray çevresi hariç, bu hedefte mutabık.
Kılıçdaroğlu, "İkinci ilkemiz, Türkiye'nin toplumsal barışı ve huzuru sağlanacaktır. Başta Kürt sorunu olmak üzere demokrasi temelinde, TBMM'nin öncülüğünde çözülecek. Kürt sorununu egemen güçlerin bir manivela olarak kullanmasına izin vermeyeceğiz." dedi.
"Kürt" ve "mesele" yan yana geldiğinde, "etnik kimlik" üzerinden siyasetle karşı karşıya kalırız. Sormak lâzım: Böyle olunca, Anayasa ve M. Kemal Atatürk'ün koyduğu prensiplerle çelişir miyiz, çelişmez miyiz?
CHP'nin Kılıçdaroğlu dönemi farklı. "Sol" jargonu geri planda ve hatta yok. Sol parti olup olmadıkları daha önce sorulmuş ve kategorize edilmeye karşı tavrını ortaya koymuştu.
Son röportajında yine "sol" soruldu. "Sol" saplantılı eski CHP'lilerde partinin sağa kayacağı endişesi ağır basıyor. Sağdan anladıkları nedir ve kayarsa ne olur? Ben bilmiyorum ama sanırım bu iddiada bulunanlar bir izah getiremeyeceklerdir.
Geçmişin "bölünmüşlükler"ini aşmalıyız. 12 Eylül öncesinde "sağ" kırk parça, "sol" da kırk parçaydı... Son kertede iki blok ortaya çıkıyordu ve düşmanlık güdülüyordu. Başka ülkede yaşamıyoruz. Sen sağ bloktaysan, kardeşin sol bloktadır.
Kılıçdaroğlu, bu ayırımın partisini dar alana sokacağını, ittifakları sınırlayacağını ve ortak düşüncenin önünü keseceğini çok iyi biliyor. Okuyalım:
"Herkes için ve her alanda adalet için mücadele edeceksiniz, sonra da yok CHP sağa kaymış. Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu 'sözde' solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur. Biz "Taşeron işçilerine kadro" diyene kadar, kimsenin aklına gelmiyordu o kardeşlerimiz. Kimse "Bu ülkede 100 binlerce taşeron işçi var, onların hakları ne olacak" diye sormuyordu bile. Acaba emekliye iki maaş ikramiye, bu sözü söyleyenlerin aklına geliyor muydu? Toplumun en yoksul kesimi olan orman köylülerini gündeme getirmek, bu sözü söyleyenlerin akıllarına geliyor muydu? Bu sözü söyleyenler acaba kendi oturdukları binalarda apartman görevlilerinin sorunlarını biliyorlar mıydı? Toplumun en duyarlı, bugüne kadar sahip çıkılmamış her kesimine sahip çıktık. Bana söyler misiniz, bunun neresi sağcılık? Rakı masalarında Cumhuriyet Halk Partisi'ni eleştirmeyi asla kabul etmem ve doğru bulmam."(Röp. İpek Özbey, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2020).
Kılıçdaroğlu, "Asıl solcu biziz." demedi. Bir ayırıma gitmedi ve örneklerle ne yapılması gerektiğini ortaya koydu. Buna nasıl ad verilirse verilsin hiçbir önemi yok.