Âkif'in İslâmcılığı, Atsız'ın Türkçülüğü derken...
Mehmet Âkif''i 27 Aralık 1936''da, Nihal Atsız''ı 11 Aralık 1975''te kaybettik. Âkif 20 Aralık 1873, Atsız 11 Ocak 1905 doğumlu. Ölümleri aynı ay içinde, doğumları da birbirine yakın; aralarında 21 gün var. Âkif''le Atsız arasında yaş farkı 28. Âkif, muhtemelen Atsız''ı tanımamış, ismini bile duymamıştır.
Âkif, Millî Mücadele''nin bayraktarlarından. Milletvekiliydi. 1922''de istifa etti, 1923''te Mısır''a geçti. Arada gelse de 1926''da tamamen yerleşti. 17 Haziran 1936''da Türkiye''ye döndü. Hastaydı. Aynı yıl içinde hayatını yitirdi. Âkif''in hükûmete belki gücenikliği vardı, ama küskünlüğü yoktu. Kur''ân tercümesi ona verilmişti. (Tercüme meselesinin hikâyesi ayrı.) Ve geldiğinde kendisine emekli aylığı da bağlanmıştır. Herhâlde, Mustafa Kemal''in izni olmadan aylık bağlanamaz.
Mehmet Âkif sürekli Mustafa Kemal Atatürk''le karşı karşıya getirilir.
Mehmet Âkif uzaklaştıktan sonra, fikrini de bildiği hâlde, sözü ikiletilmeyecek Mustafa Kemal, İstiklâl Marşı''nı değiştirmeyi düşünmedi. Şunu da hatırlatayım, İstiklâl Marşı''nın kabulünde birinci derecede rol oynayan Hamdullah Suphi Tanrıöver''dir ve o sıra Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) idi. Ve o, Türk Ocakları''nın başkanıydı. Sırat-ı Mustakîm, sonra Sebilürreşad M. Akif''in, Türk Yurdu dergisi de Hamdullah Suphi''nin her şeyi idi. İki tarafın yazarları da birbirlerinde kalem oynatırlardı. Yusuf Akçura''nın, Ahmet Ağaoğlu''nun yazıları Sebilürreşad''da da yayınlanmıştır. Ve üstelik, "Türkçü" Ahmet Agayef (Ağaoğlu) ve "İslâmcı" Ahmet Naîm''le birbirlerini aşağılamadan derin ve seviyeli fikir tartışmalarına da girmişlerdir.
Fikirleri arasında bir irtibat kurulabiliyor mu? Kuruluyor. "Türkçü" bilinenler de "İslâmcı" hüviyet içindeydiler. (Enver Paşa ve Dönemi-Kariyer Yayınları kitabımızda ayrıntı verilmiştir.)
"La-dinî" Atsız, dersiniz ki, bükülmez kalemiyle Âkif''in üzerine de gitmiştir. Atsız''ın Âkif üzerine dikkate değer bir değerlendirmesi vardır. Fikrî kesafetle yüklü kısa yazısı sizi aydınlatacaktır:
"Âkif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.
Vatanperverliği, tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Âkif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Âkif''in vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.
Karakter adamı olmak bakımından ise Akif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.
İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü İslamcılık da o idi. Esasen İslamcılık Osmanlı Türklerinin millî mefkûresiydi. On dördüncü asırdanberi Türklerden başka hiçbir müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler İslamcılık mefkûresi gütmüş değillerdi. Bir Osmanlı şairi olan Âkif''te millî mefkûre kemaline ermiş, fakat yeni bir millî mefkûrenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.
Mazide yaşayanların fikir ve mefkûreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekân şartları içinde mütalaa ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.
Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kâfidir. Başka söz istemez…
Akif inandı, dönmedi ve öyle öldü." (Atsız, "Mehmet Âkif", Kızılelma, S. 9, 1947, s. 8-9)
Atsız''ın Âkif''e dair sözleri burada bitmiyor. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu''nun çıkardığı Yeni Adam gazetesinde, 1937''de, Âkif''e dair anket serisinde, Atsız''a soru yöneltilir. Atsız cevabında, aruzun Türk diliyle kaynaşan mükemmel örneklerini verdiğinin, Türk inkılâbına hizmetinin dokunduğunun, o günkü gençliğin Âkif''i kendisinden saydığının altını özellikle çiziyor. Sözleri, Atsız''ın da dönemin genci olarak bir edebiyatçı kimliğiyle Âkif''i dikkatle takip ettiğini gösteriyor. Mısır''a gidişi hakkında da değerlendirmesi dikkat çekici:
"Âkif''in memleketten uzaklaşmış olmasını onun pek yüksek seciyeli olmasıyla izah ederim. Hissen, fikren ve vicdanen taraftar olmadığı şeyleri kabul eder gibi görünmek küçüklüğüne düşmemiştir. Âkif''in Mısır''a kaçışı ''beğenmediğim şeyleri alkışlayamayacağım'' diyen namuslu ve merdane bir harekettir."
Atsız''la Mehmet Âkif arasında adı konmamış bir ortak nokta da Mustafa Kemal. Yeni Türkiye''nin liderine karşı tavırları olmadığını söyleyebilir miyiz? Âkif suskun, Atsız''ın ise yüreği fırtınalıdır. Tavrı açık. Onun Rıza Nur''la yakınlığını hatırlatırsam, tavrın bir yönünü göstermiş olurum. Rıza Nur''un "Hayat ve Hatıratım"ın ana ekseni Mustafa Kemal düşmanlığıdır.
Atsız "Kemalizm"e de mesafelidir. İronik romanları Dalkavuklar Gecesi-Z Vitamini''nden olaylar muhayyel bir devlette geçse de, kastedilen çok açıktır.
***
Erol Kılınç''ı kaybettik. Ülkücü Hareket''in hafızasıydı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ülkü Ocağı''nın kurucusu, İstanbul''da Ülkü Ocakları''nın federasyonu olan Ülkü Ocakları Birliği''nin ilk başkanı Osman Bahadır''dan sonraki başkanıydı. 12 Eylül öncesinde Aydın Yurdu''nda görüşürdük. Sonra Ötüken Neşriyat''ta sorumlu mevkideydi. Arada uğrardım. Gençlik hareketleri ve kendisinin başında olduğu teşekkülün rolü üzerinde de konuştum ve yazdım. "Damla Damla Yaşadıklarım" hatıralarıdır. 1960''lı yıllardan 12 Eylül 1980''e kadarki, çalkantılı döneminde, merkezde bir isimdi. Dönemi anlamak isteyenler için ilk okunması gereken kitaplardan. Allah rahmet eylesin.