Kendisi başka, sözcüsü başka konuştu
24 Nisan Türkiye’ye karşı cephenin “ayin” günüydü. Yine aynı saldırlar. İçimizde de yekûn tutan “ayinciler” var.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın 24 Nisan’ı gayet yerinde özetlemiş:
“Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı ve travmatik şartları içinde alınan 24 Nisan 1915 tarihli tehcir ve tenkil kararı, ‘millet-i sadıka' olarak ifade edilen Ermenileri ortadan kaldırmaya yönelik bir siyasetin ürünü değildi. / Soykırım lobisi ve Türkiye karşıtı siyasi çevreler, tarihî gerçekleri çarpıtarak yeni husumet ve düşmanlık tohumları ekme çabası içindedir.”
Asıl mesele budur. Cevap yetiştirmekle meşgulüz. Bu da başka sıkıntı.
R. T. Erdoğan’ın Ermenilerin patrik vekiline gönderdiği mektubu beni şaşırttı.
Çünkü “millet-i sadıka”mız bizden farklı mı ki, ayırıyoruz, 24 Nisan için özel mektup gönderiyoruz?
Gazeteler habere şöyle giriyor:
“Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Aram Ateşyan'a Ermeni Patrikhanesi'nin, Kumkapı Meryem Ana Kilisesi'nde düzenlediği 1915 olaylarını anma ayini dolayısıyla hem Türkçe hem de Ermenice bir mesaj gönderdi.”
Mesajda şöyle bir ifade yer alıyor:
“Ermeni toplumunun geçmişte yaşadığı üzüntü verici hâdiseleri bildiğimizi ve acınızı samimiyetle paylaştığımı bir kez daha ifade ediyorum.”
Geçmiş 24 Nisan mesajlarının birkaçına baktım. Bu cümleye benzer, bir cümle görmedim. Meselâ 2014’teki 24 Nisan mesajında ise “Âdil bir insanî ve vicdanî duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.” demiş.
Herhâlde 2020’de Saray’da vazife taksimi yapılmış. Reis orta yol tuttururken ve hatta dolaydan -adını vermek istemiyorum, “dramatik olayı” diyeyim kabullenirken- sözcüsüne “İbrahim ben o isnadı kabullenirken sen, bizim camiayı dengeleyecek bir mesaj yayınlarsın.” demiş olmalı. Yoksa sözcüsü niye ayrıca aynı konuya girsin.
İbrahim Kalın o açıklamasında, bir şey daha söylüyor ve asıl zulmü işaret ediyor:
“Tehcir ve tenkil kararı ile göç etmek zorunda kalan Ermeni vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi, Ermeni isyanlarında masum Anadolu insanlarının katledilmesi ve 1850-1920 arasındaki göç ve savaşlarda beş milyona yakın Müslümanın hayatını kaybetmesi, ortak acımızdır.”
Gözümüz ve kulağımız ABD’deydi. Başkanları Trump bu defa ne diyecekti? “Soykırım” mı, yoksa “büyük felaket” mi? Neyse bu yılı da kurtardık! “Soykırım” demedi, “büyük felaket”le yetindi. Ancak... Metnin bütününe baktığımızda adını söylemeden “soykırım” diyor. Şöyle bir sözü var:
"Ermeni ve Türklerin acı tarihlerini kabul etme ve bununla yüzleşme yolundaki çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz.”
Neyin yüzleşmesi, neyin çabası?
Dışişleri Bakanlığı’mızın cevabı yerinde:
“1915 olayları konusunda bir Ortak Tarih Komisyonu kurulması önerimiz halen geçerlidir.”
Keşte tehcir yaşanmasaydı. Keşke istenmeyen olaylarla karşı karşıya kalınmasaydı. Osmanlı yıkıldı, yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Düşmanlıktan fayda umanlar, saldırdıkça saldırıyorlar.
Burada, şu virüs günlerinde Ermenistan’a yardım edilmesi gerektiğini yazdım. Ermenistan, Azerbaycan işgalini bitirmeli ve ardından Türkiye-Ermenistan sınırı açılmalı. Hatta Gürcistan’a, Ukrayna’ya gidildiği gibi pasaportsuz girilip çıkılmalı.
Birbirimizi anlamanın yolu konuşmaktır.