Kendi kendini veto!

Kusura bakmasınlar... Gülünç bir vaziyet.

Filtre meselesi...

Veto... Ak Parti Genel Başkanı... Ak Parti milletvekilleri... Hepsi birbiriyle bağlantılı.

Ak Parti Genel Başkanı R. T. Erdoğan istedi; termik santrallerin bacalarına filtre takılması Ak Parti milletvekillerinin oylarıyla ertelendi.

Karar, Saray'a götürüldü. Cumhurbaşkanı tasdik edecek veya etmeyecek.

Cumhurbaşkanı kim?

Aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan R. T. Erdoğan!

Filtre takılacak!...

Hayır, takılmayacak!

Kararı veren tek kişi. Milletvekillerinin oylaması "demokrasi" görüntüsü sadece.

Yapan da aynı, yıkan da aynı.

Milletvekillerinin acınacak hâli... Kanun teklifine evet dediler, vetodan sonra Reis'i kutladılar! Bari susun!

"Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" dedikleri ucubenin ne getirdiğini görün. Bu kadar basit bir hâdise, sistemin yanlışlığını ortaya koymaya yeter.

M. Kemal Atatürk'e bu kesim ne der? Diktatör! Bulunduğu şartlarda, hele İstiklâl Savaşı atmosferini iyi ama çok iyi okuyun... Nasıl bir cendereden geçildiğini, en yakın arkadaşların bile güvenilmez olduğunu görecek, tedbiri anında almak gerektiğini anlayacaksın. Sevmediğiniz kişiler bile hiç beklenmedik yerde yoldaşınız olabilir. İki tarafın da o an çıkarı, aynı istikamettedir.

Politikaya atılan bir insan önce geçmiş dönemin belli başlı, muhalif muvafık hatıralarını okuyacak, bütün ilmî araştırmalarını tetkik edecek ve M. Kemal'in başka nasıl davranabileceğini, M. Kemal gelmeseydi bile, bir başkasının farklı davranıp davranmayacağını anlayacak.

Peşin hükümlü olmayalım. İnancı şudur, inancı budur, takılmayalım. "İnsan"a bakalım. Yine fikrinize, ideolojinize göre bir ölçü elbette koyacaksınız ama bu ölçü, geçmişi muhakeme ederken, birilerini sevme, birilerini düşman görme ölçüsü olmamalıdır. Yoksa bataklıkta debelenir kalırız; çıkış yolu bulamayız.

M. Kemal, isteseydi, "Biraz da Ali Rıza Efendi Hanedanı tahtta otursun." der, kendisini padişah ilân ederdi. Yine fazla mal göz çıkarmaz hesabı yapar, hiçbir mantığı ve manası olmayan halifeliği de halifeliği dinin icabı sananları tatmin için uhdesine alır, kimseye ağız açtırmazdı.

600 yıllık padişahlığı bir anda değiştirip cumhuriyeti ilan etme gücü varsa, sadece hanedan değişikliğine gideceği padişahlığı da pek alâ getirebilirdi.

Ama o cumhuriyette direndi. Elbette katı, istenmeyen tedbirleri olmuştur. İki defa parti kurdurdu; rakip istedi ama şartlar uymadı. Epey dirençten sonra 1940'lı yıllarda istenen elde edildi ve çok partili hayata geçildi.

Şu zamana bakın... Türkiye'nin yarıdan fazlası mevcut iktidar tarafından yok sayılıyor. Örtülü sözlerle "düşman" gösteriliyor. Neden? kendileri "zıllullahi fi'l-arzeyn" ("Allah'ın iki cihandaki gölgesi") çünkü. Mutlak itaat gerekir. Eğer itaat etmiyorlarsa, "ümmet"i bölmüşlerdir.

"Ümmet" dinî ifadedir. Manası çok açık: Siz günaha giriyorsunuz!

Şunu sormazlar mı? Ümmetin bölündüğünü hangi dinî kaideye dayandırıyorsun?

Uzatmayayım. Bu mevzu ayrı bir yazı konusu olmalı.

M. Kemal döneminde, en fazla, "inkılâp düşmanları, mürteci (geri gitmeyi isteyen)" yaftaları vuruluverirdi.

Bazen basit hâdiseler, hakikatleri insanlara anlatmaya yetiyor.

Yazarın Diğer Yazıları