‘Kara Bir Gün’

Süleyman Nazif’in “Kara Bir Gün” makalesini bilir misiniz? İtilâf Devletleri’nin yalnız İstanbul’a girişlerine değil; Ermeni ve Rum içinden işgali alkışlayanlara karşı da isyanıdır.
Fransız general Franchet d’Esperèy, 8 Şubat 1919 günü, beyaz atının üzerinde, mağrur, İstanbul caddelerindedir. Ermeni ve Rumlardan bir kısım çılgınca alkışlıyor. Süleyman Nazif’in kahırla seyrettiği manzara karşısında, dudaklarından hiddetle şu cümleler dökülür:
“Kahpe sürüsü! Bugün âciz bir vaziyette bulduğunuz Türk milletine, elini kolunu bağladıktan sonra istediğinizi yapıyorsunuz. Fakat yarından korkun!.. Türk’ün yarınki intikamından korkun!”
Hâdisât gazetesine gelir ve yürekten “KARA BİR GÜN”ü yazar. Bu yazıyı bugüne adapte ettim. Hiçbir fark yok!


***


Ulu Serok’un önceki gün Diyar-ı Bekr’imizde irâd-ı nutku münasebetiyle bir kısım vatandaşlarmız tarafından icrâ olunan nümayiş, Türk’ün ve İslâm’ın kalbinde ve tarihinde müebbeden [ebediyen] kanayacak bir yara açmıştır. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımızın [felâketimizin] şevk ve ikbâle münkalib olsa [değişse] yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlât ve ahvâdımıza nesilden nesle ağlayacak bir miras terk edeceğiz.
Almanya orduları 1871 senesinde Paris’e dâhil olarak, Büyük Napolyon’un neşide-i mütehaccire-i muzafferiyâtı olan- tâk-ı zafer altından geçerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim önceki gün sabahtan akşama kadar hissettiğimiz ye’s ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) nâmını taşıyan her ferd, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o mâtem-i millî karşısında aynı telehhüf [üzüntü] ve hicâb ile ağlamış ve kızarmışlardı.
Biz ise mevcudiyet-i milliyye ve lisâniyyelerini bizim âlucenabımıza medyûn [borçlu] olan bir kısım halkın hay u huy şemâtetiyle [şamatasıyla] bu mâtem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna müstehak değildik) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık, bu felakete düçâr olmazdık. Her kavmin sahâif-i hayatında birçok ikbâl ve idbâr [felâket] sahîfeleri vardır. Fransa Kralı Birinci Fransuva’yı (Şarlken)’in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini kerrât ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderâtında böyle bir satr-ı elîm de mestûr imiş. Her hâl, muhavveldir [değiştirilir]. Araplar’ın güzel bir sözü var:
Isbır fe-inne’d-dehre lâ-yesbır [Sen sabret; ancak, zaman sabretmez] derler.


***


Musa Anter (1992’de öldürüldü.), yukarıda okudunuz, Türk ülkesini savunduğu ve bütün Osmanlı’yı Türk gördüğü için, Diyarbakırlı “Kürt” Süleyman Nazif’i mezarında tekmelemişti. Hatıralarında övünerek anlatır.
21 Mart 2013 gününü asla unutmayacağız! Bizim kara bir günümüzdür.

Yazarın Diğer Yazıları