‘İt Kanunu’ yine askıda!
“Köpek” de, “it” de başından beri kullanılan adlandırmalar. Ama “it” öne geçiyor. Orhun Abideleri’nde var. Sonra “köpek” öncelikli... Sık kullanılır. Tezimde 15. yüzyılın ilk yarısında metinde “it” de geçiyor, “köpek” de. Ama “it” bir yerde. Demek ki, daha az kullanılıyor.
Televizyon öncesi Anadolu’da “it”, İstanbul Türkçesinde “Köpek” kullanışı yaygın. Bildiğiniz gibi, 20. yüzyılın başlarında çıkan birçok mevkuteyi (süreli yayanı) yeni harflere aktardık. Baktım, it mi, köpek mi öncelikli... “İt” yok; “köpek” var. “İt” de var ama çok çok az, var sayılmaz. Ziya Gökalp’ın bir yazısında karşıma çıktı. O da alıntıydı.
Deyimlerde, atasözlerinde, itin ve köpeğin yerleri belirgin; değiştirilemez.
Resmî adlandırma da “köpek”.
Köpek kanunu önceki gün sabaha karşı çıktı.
Neye yaracak? Hiçbir şeye...
Daha önce de kanun çıktı. Kısırlaştırma esastı. Kim ilgilendi?
Önce ilgilen. Netice alıp almadığını bir gör. Kafaya öldürmeye takmışlar. Birileri Abdullah Cevdet’i, Dr. Cemil Topuzlu’yu ve hatta Mustafa Kemal dönemindeki köpek itlaflarını hatırlatmış olmalılar ki, “öldürme” ana fikriyle yeni kanun teklifi getirdiler.
Şunu notu eklemeliyim:
Abdullah Cevdet (1869-1932) Saray erkânının hiç hoşlanmayacağı bir isim. Cumhuriyet öncesi bütünüyle Batılaşmayı savunuyordu. Şu sözler ondan sâdır: “Avrupa bizim hocamızdır. Avrupa’ya muhabbet etmek ilm ü terakkiye, maddî ve manevî kuvvete muhabbet etmektir… Avrupa'nın çalışkan ve şükür-güzâr bir şakirdi olmalıyız… Bir ikinci medeniyet yoktur. Medeniyet, Avrupa medeniyetidir. Bunu gülüyle, dikeniyle isticnas etmeye [benzemeye] mecburuz.”
Dr. Abdullah Cevdet için din iman hak getire desem, yeridir! O Batılılaşma için köpek katlına kendi fikrince “fetva” verir; köpeğin bütün dinlerin nazarında pis olduğundan, İslâmın dört büyük mezhep imamının köpeği murdar saydığından bahseder.
(1909’da Kahire’de sürgündeyken yazdığı “İstanbul’da Köpekler” risalesinde, medeniyet ve hayvanlar arsında bağlantıyı kendi anlayışına göre açıklar.)
***
Saray erkânına bir hatırlatma daha: II. Mahmut zamanında sokak köpekleri bir İngiliz vatandaşını parçalıyor. İngilizlerle kriz çıkıyor. II. Mahmut İstanbul’da köpekleri toplatıyor, kayıklarla bir adaya götürüp bıraktırıyor. Bu defa halk öfkelerini Saray’a aksettiriyor. Neredeyse isyan çıkacak. Bildiğiniz gibi, II. Mahmut, yenilikçi. Avrupa’yı örnek alıyor. Halk bunu anlamaya çalışmakla beraber, alışkanlıkları olmayan yeniliklere karşı bigâne ve kızgınlar. Bir de köpeklerin sürgünü çıkınca kızgınlık katlanıyor. II. Mahmut halkı yatıştırmak için köpekleri adadan toplatıp yine İstanbul sokaklarına salıyor.
Abdülaziz zamanında da böyle hâdiseyle karşılaşılıyor.
II. Abdülhamit de şehrin görüntüsünü bozduğu, için yine köpeklerin sürülmesi düşünülse de halkın öfkesine maruz kalmamak için vazgeçilir. Ama asıl köklü tedbir, II. Abdülhamit’i tahtından eden İttihatçılar zamanında alınıyor.
Bu tedbir şimdi çıkarılan kanuna bayağı uyuyor. Bu işle belediye ilgileniyor. İlk tedbir şöyle: Köpekler İstanbul’da Topkapı tarafında kafeslere toplanır. Ancak, kafesler dolup taşar. Tabiî şehrin kıyısı da olsa, köpeklerin havlaması çok yerden duyulur, insanlarda huzur kalmaz. Bu defa köpekler gemilere doldurulur; Sivriada’ya nakledilir. 80 bin köpek deniliyor. Bu köpeklere su ve yem vermesi için iki kişi görevlendiriliyor. Ama bu da çare değildir.
Yorgo L. Zarifi''nin, “Hatıralarım-Kaybolan Bir Dünya-İstanbul 1800-1920” kitabında anlattıklarını arada hatırlatırım: Zarifi, 1910’da, yabancı misafirleriyle bir tekne gezisi sırasında adaya yaklaştıklarında gördüğü manzara karşısında irkilir: Aç, susuz, bir deri bir kemik kalmış, çıldırma noktasına gelmiş köpekler, tekneyi görür görmez yiyecek bulma umuduyla kendilerini denize atar.
Öyle anlaşılıyor ki, köpekler birbirlerini yiyerek kendileri tüketmişlerdir.
Bir çare bulan da dönemin İstanbul Belediye Başkanı Dr. Cemil Topuzlu’dur. Köpekleri toptan itlaf eder!
Tıp ihtisasını Paris’te yapan Cemil Topuzlu’nun (1866-1958) şu sözlerini yine hatırlatacağım:
“Şehreminliğe tayinim sıralarında otuz bine yakın köpek buldum. Bunları yavaş yavaş imha ettirdim. Dilencileri de her nerede yakalatırsam kamyonlara doldurarak Darülaceze’ye yolladım.” (80 Yıllık Hatıralarım, S. 124)
Yeni çıkan kanun tartışmalı... Belediyelerden bir şey beklenmesin.
‘İt kanunu’ yine askıda!