İşte gerçeğimiz...
Siyasi pratik çözüm üretemiyor... Ne yazık ki içinde bulunduğumuz, yaşamakta olduğumuz gerçeklikle üretmesi de zor görülüyor.
Neden böyle düşünüyorum?
Açıklayayım.
Türkiye’nin en temel derdi elbette terör ve bağlı olarak toprak bütünlüğünü kayıp etme endişesi. Ancak bunu karşılayıp maniple edecek, demokrasiyi işletecek, çekip çevirerek ülkeyi düzlüğe çıkaracak bir siyasal tablo var mı acaba? Ne yazık ki içinde bulunduğumuz politik manzarayı oluşturan siyaset kurumlarının böyle bir problem karşısında yeterli olduğu söylenemez.
Aynı veri tabanını hükümetin kurulup kurulmaması üzerine geliştirilen açıklamalar için de kullanabilirsiniz
Ne demek istediğimizi şöyle açıklayalım: Önce hâlihazırda elimizde ne var ona bakalım. Bir çeşit durum tespiti yapalım. Sonra verileri sıraya koyalım. Temel niteliklerini anlayalım. Var olanları iyice belirledikten sonra da bu verilerden yola çıkarak analiz yapalım. Bu sebeple Türk siyasetine kuşbakışı bakalım...
Ne görüyorsunuz?
Anayasal rollerini yetersiz bulan ve dolayısı ile de çok daha fazlasını kendine layık gören, üstelik bunu hak ettiğini de düşünen bir cumhurbaşkanı.
İşte tam bu noktada olması gerekenle olan arasındaki ilişkiye dikkatinizi çekerim. Olması gereken yaşadığımız gerçeklik mi, yoksa diğeri mi?
Birincisini anladık.
İkinci materyale dönelim.
Kendi ülkesinin topraklarından bir bölümünü Kürt etnisiteye bağlı özerk bir yapılanmaya çevirmek, yani ülkesini bölmek isteyen yüzde 13 oy almış bir siyasal parti: HDP.
Lütfen yine olması gerekenle olana bakın. Bir terslik var mı? Cevabı siz verin.
Bu da ikincisi.
Şimdi üçüncü siyasal gerçekliğe dönelim.
Kurucu genel başkanı ile kendi arasına sınır koyamayan, Cumhurbaşkanının vesayetinden kurtulmayı bekleyen, baskı altında bulunan, üstelik de 13 yıllık iktidarıyla gerçek bir Kürt sorunu yaratan ve halen daha seçimi kayıp etmesine rağmen iktidarda olan AKP.
Yine aynı soruya dönelim. Olması gerekenle olan arasında bir fark var mı?
Üçüncü siyasal gerçekliği de geçelim ve dördüncüsüne gelelim.
Türk milliyetçiliğini köklerinden devraldığı politikalardan uzaklaştıran, siyaseti sövgü diliyle yöneteceğini sanan, daha ilk günden “bismillah” iktidar ortaklığını reddeden ve seçimin bittiği, sandıkların açıldığı akşam sıcağı sıcağına seçim isteyen, kesinlikle iktidar olmayı reddeden ve ne yazık ki politika üretmek, strateji ve taktik geliştirmek yerine sürekli bağırıp çağıran ve her fırsatta eleştirdiği AKP’ye kollama görevi üstlenmiş bir MHP...
Soruyu tekrar edelim. Olması gerekenle olan arasında ilişkiye bakıldığında, olması gereken bu mudur?
Her bir siyasal veri için toptan cevap verilim: Değildir tabii...
Biz, bu ülkenin yurttaşları olarak, elimizdeki bu malzemeyi hep birlikte oluşturduk. Ve yine hep birlikte bu siyasal yapıdan başarı bekliyoruz.
Unutmayın bir de bu tablonun savunucuları, “olması gereken” ve “olan” çizgisinin, “olması gerekenler” kısmını istemeyip, reddeden, olmaması gerekenleri savunan taraftarları var. Kötülük yaşatılıyor yani. Açın bakın... Gazeteler, yazarlar, TV’ler, programcılar vs... Kim ne söylüyor... Türkiye olması gerektiği gibi olamadıkça işimiz kötü... Allah sonumuzu hayır etsin; öncelikle hepimize akıl fikir versin.