'İstanbul Gazeteciliği'
"Bâbıâli" deyince ne akla gelir? Önce gazetecilik, sonra Sadrazamlık.
Önce gazeteciliğin akla gelmesi, uzun yıllar gazetelerin merkezi olmasından. Sonra gazete binaları sur dışına taşındı. İlk taşınanlardan biri Tercüman gazetesi. Topkapı surlarından çıkınca solda gördüğünüz şekli farklı bina o zaman Türkiye''nin belli başlı gazetelerinden Tercüman''ın binasıydı. Sonra karşı caddede Ülker''in çikolata fabrikasına giden yolun solunda ara sokakta bir başka binaya geçildi. İkisinde de vardık.
1980''den sonra taşınma hızlandı. ANAP''tan İstanbul belediye başkanı seçilen Bedrettin Dalan, gazete patronlarını ikna etti, kolaylıklar sağladı ve sur dışına çıkardı. Sur dışına çıkan gazeteler içinde Sabah, Hürriyet ve Milliyet başta geliyordu. Biz ilk Hergün''de fiilen gazeteciliğe başladığımızda, Hergün de Babıali''deydi, diyebiliriz. Sultanahmet Camisi''nin hemen arkasında bir sokaktaydı. Türkiye gazetesi de çok sonra taşındı. Biz Türkiye gazetesinin hem Babıali''deki hem taşındığı Yenibosna''daki mekânında, kendi açımızdan çok verimli yıllar geçirdik. Bu gazetede yurt dışında savaşları takip ettim, desem, çabamızın önemini belirtmiş olurum sanırım. (Burada teşekkür edeceğim iki isim var. O zaman gazetenin başında olan rahmetli Kenan Akın ile sonra yönetimi devralan İsmail Kapan. İkisi de sorgusuz sualsiz önümü açtılar. Ön açılmasıyla birkaç kitap çıkardık, tarihe not düştük.)
"Sadrazamlık" dedim. Osmanlı Devleti''nin sadrazamlığı şimdiki İstanbul Valiliği binasıydı.
Sözü Cem Sökmen''in "İstanbul Gazeteciliği" kitabına getireceğim. Yeni çıktı. Doktora tezi. İlk defa böyle gerekli çalışma ortaya kondu.
"İstanbul Gazeteciliği"nin üst başlığı "Tarihî ve Mekânsal Değişimiyle", alt başlığı ise "Babıali''den Medya Plazalara". (Ötüken Neşriyat, 299 s.)
Daha önce "İstanbul Kıraathaneleri"ni yayınlayan Cem Sökmen''in titizliğini bilirim.
Tanıtma yazısı kitabı özetliyor:
"Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda, 1980-2000 yılları arasında Türk basınında gerçekleşen hızlı dönüşüm siyasal, ekonomik ve teknolojik boyutlarıyla incelemekle birlikte mekânsal değişim ve habercilik pratiklerine yaptığı etkiler çalışma konusu edilmemiştir. Bu çalışmanın amacı; Babıali gazeteciliğinin mekânsal çevreyle kurduğu ilişkilerin gazetecilik pratiklerine yansımalarını ortaya koyduktan sonra, mekânsal değişimle birlikte haber üretim süreçlerinde gerçekleşen değişimleri sorgulamaktır."
Cem Sökmen gazetecilikle kıraathane atmosferi arasında bağın iç içe geçmiş halkalar olduğunu, ayrıntılı ortaya koyarken özellikle Meserret Kıraathanesi''ne ayrı bir başlık açarak şu bilgileri veriyor:
"Meserret Kıraathanesi, Babıali''den Sirkeci''ye inerken sağ kolda, bugünkü Ankara Caddesi ile Ebussuud Caddesi''nin kesiştiği üst köşededir. Kesin olarak hangi tarihte açıldığı bilinmemektedir. Ancak gazeteci ve edebiyatçılara ait anı kitaplarında düşülen kayıtlardan hareketle 19. yüzyılın son çeyreğinde faaliyete geçtiği tahmin edilmektedir. (…) Meserret Kıraathanesi yaklaşık yüz yıllık bir dönemde basın, siyaset ve edebiyat tarihine şahitlik etmiştir."
Ben de başka bilgi vereceğim: Meserret Kıraathanesi, Babıali Baskını''nın planlandığı mekândı. 1913''te, Enver Paşa liderliğinde Bâbıâli basılmış, Sadrazam Kâmil Paşa istifa ettirilmiş, İttihat ve Terakkî idaresi mutlak hâkimiyetini kurmuştu.
Yakup Cemil, Enver Paşa''yla Bâbıâli''yi bastıklarında silah kullanmıştı. Sonra Enver Paşa''ya cephe alacak ve onu devirmek için plan kurarken Meserret''i mesken tutacak, Enver Paşa yakın dava arkadaşı deli dolu Yakup Cemil''i zaptedemeyince kurşuna dizdirecekti. (Ayrıntı için: Arslan Tekin, Enver Paşa ve Dönemi).
Cem Sökmen''in "İstanbul Gazeteciliği" ufkumuzu açıyor. Okumak lâzım.